İNKAR ÜZERİNE...

İki dil tartışmalarının hız kesmeden devam ettiği bu süreçte, özellikle basının, sert provakatif dilinin kimlere hangi anlayışlara hizmet ettiğini anlamakta zorluk çekmek sanırım bu ülkeye yürekten seven Kürdüyle Türküyle herkesin tepkisinin odak noktası!

 Dünyanın her yerinde, özellikle en gelişmiş ülkelerde başta Fransa olmak üzere İspanya da, Fransa’da, Sirbistan’da, İngiltere, İsviçre, Norveç, Finlandiya, Kanada, Çin, Almanya, Hindistan, Pakistan, Bolivya ve daha sayamadığımız onlarca devlet te iki yada 3-4  dil ile eğitim-öğretimin yapılmasının yanı sıra yine birden fazla dillerin o ülkelerde anayasal güvenceyle korunması, o ülkeleri bölmediği gibi o ülkeye ayrı bir zenginlik olarak katkı sağlamakta... Bunda bir sorun yok olamaz da, bilakis olması bir insanlık ayıbı olarak görülür. Hatta daha da öteye götürebiliriz, Allahın yarattığı nesnel öznel, canlı cansız her şey, yine Allahın birer ayetleridir şeklinde din alimleri her koşulda bunu dillendirirken, birilerinin hala ve hala ısrarla faşizan bir dille, Kürtler yok, Kürtçe yok” gibi bir trajikomedinin içinde kendilerini sokmaları, yine bu çağdışı ifadeleri  Kürtleri, inkar imha ve asimilasyon politikalarını dillendirmeleri çerçevesinde Kürtçe yok ve bir dil değildir olamazda diyerek Allahın yarattığı bir dili inkar etmek, Allahın birer ayeti olan bu dili inkar kadar Allah’ıda inkar etmektir. Desek kesinlikle abartı olamaz!.

    

        Kürtlerin varlığına ve Kürt diline tahammülsüzlük, Kürt fobisini “beyinlerinde” bir türlü yok edemeyen faşist bir anlayışın ürünü uygulamalardır açıklamalardır. Oysaki bu ülkenin kurtuluş mücadelesinde onlardan daha önde bir inançla düşmanların süngülerine naif bendelerini siper edenler Kürtler olmuşlardır. Kürtler bu ülkeyi elbette seviyorlar, ve ayrılmak bölüşmek istemiyorlar. Ancak, en insanı haklarını, demokratik haklarını istemeleri de talep etmeleri de doğal karşılanması gibi verilmesi de en tabii hakları şeklinde algılanmalı şeklinde seslerini legal anlamda yükseltmeleri de kabul görülmeli!....

   

      Gelişen dünya konjöktörün de teknoloji başta olmak üzere bütün sektörlerde gündelik devrimlerin yaşanması baş döndürücü bir hızla değişim ve gelişimlerin yaşanması beraberinde bir çok ezberin bozulmasını da getirirken, birileri hala utanmadan haykırarak bin yıllardır kendi coğrafyaların da Kürt dilini kullanan insanlara hakaret ederek, bu dile bilinmeyen dil şeklinde yaklaşmasını anlamak ise  mümkün değildir.

  

      Bugün ülkemizin en birincil sorunu olan Kürt sorunun çözümü de aslında Kürt dilinin bir eğitim öğretim ve yaşam dilini anayasal güvenceyle kabulünden geçtiğini de bilmekteyiz.  Bu yaklaşım asla ülkeyi bölmez, bölemez, BDP Başkan’ı Selahattin Demirtaş, “Türkiye’de bölücü, etnik çatışma yaratacak projede yer almayız. Meclis’te Kürtçe konuşulsun diye bir talebimiz yok, arkadaşlarımız sadece konuya dikkat çekmek istediler. Biz şimdilik halkın kendi alanında iki dilli bir hayat kullanılsın dedik. Kürtçe resmi dil olsun demedik. ” diyor. Daha nasıl yaklaşılması gerekir onu da siz izah edin. 

  

     Bugün, bu ülkenin en aslı vatandaşları yurttaşları olan Kürtler, Diyarbakır’da, Mardin’de, Siirt’te, Batman’da; Van, Şırnak, Bitlis, Hakkari, Muş, Erzurum, Ağrı, Iğdır, Kars, Ardahan, Ş.Urfa, Adıyaman, Gaziantep, Sivas, Tunceli, K. Maraş, Erzincan, Bingöl gibi 22 İl ve Kürtlerin olduğu diğer coğrafyalarda bu dili binlerce yıldır kullanmaktalar. Ve bugün Kürtlerin Demirtaş’ında izah ettiği gibi Türkiye’den ayrılmak gibi bir düşünceleri yoktur. Buna inanmamakta özgürsünüz ama bu bir gerçektir. Korkmamak, cesur adımlar atmak, Kürt diline özgürlük getirmek, Türkiye’de iki dilli bir yaşamı yaratmak kime ne zarar getirir?

   Ancak bunun olmaması durumunda bu ülke yine gözyaşı, kan ve kaosla birlikte, dünyaya güzel bir fotoğraf çizmeyecektir. Bunun kaybının da Kürdü ile Türkü ile hepimiz çekmek durumunda kalacağız! Ondan, “Allah’ı inkar etmediğini söyleyenler, Kürt diline bilinmeyen dil demekten vazgeçip bu komediye bir son vermeleri ve bu dili anayasal güvenceyle korunmaları eğitim öğretim dili olarak yaşamda yer bulma koşullarını yaratmaları şarttır diyorum…

 

     Çift dil mümkün diyen ve konu ile ilgili Dünyada uygulanan çift dilli eğitim modellerinden örnekler veren Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Müge Ayhan Ceyhan, "Birinci model, 'çift yönlü' dediğimiz bir eğitim uygulamasıdır. Öğrenci birinci dilinde ve ikinci dilinde eğitime aynı zamanda başlıyor. Bu eğitim modeli Amerika'da İspanyol çocuklar için uygulanıyor. Bir hafta İngilizce dilde eğitim verilirken ikinci hafta İspanyolca. Ama ikinci hafta bir hafta öncesinin tekrarı değil devamı oluyor. Çift dilli eğitim modelinde geçişli eğitim modeli de ikiye ayrılıyor. Çocuklara birinci dilde eğitim veriliyor, sonra ikinci dil devreye giriyor ve eğitim ikinci dilde devam ediyor. Bu model Hollanda'da Türk öğrencilerin eğitimi için uygulanıyor. Ama dikkat edilmesi gereken bir nokta var bu modelde asimilasyon politikası var. Çünkü çocuğun ana dilinde eğitim görmesi için değil toplumda egemen olan ikinci dilin öğrenilmesi için birinci dil araç olarak kullanılıyor. Yapılan araştırmalarda Türkiye'de farklı dillere karşı olumsuz önyargıların ortaya çıktığını ifade eden Ceyhan, toplumda var olan önyargılar nedeniyle azınlıkta olan dilin arka plana itildiğini belirtti. "Toplumda hâkim olarak kullanılan dil dışındaki dillere saygı gösterilmiyor. Bu yargıyı haklı çıkarmak içinde o dilin eksikliklerin olduğu savunuluyor. Ama bu düşünce kesinlikle bilimsel değildir" diyen Ceyhan, bu düşüncenin bilimsel dayanaklara ters düştüğünü kaydetti. Bir diller arasında 'aktarım' ilkesi olduğunu ifade eden Ceyhan, "Birinci dilden ikinci dile çocuk aktarım yapabilir ve her iki dilde de üst düzeyde okur-yazarlık gelişir" dolayı sı ile Kürtlerin kendi dillerinde eğitim görmeleri gerekirin altını çiziyordu.

 

İşin daha komik boyutu ise, Şırnak'ın Cizre ilçesinde kurulan Mir Celadet Bedirxan Kültür-Sanat ve Tarih Derneği, derneğin isminde yer alan 'x' harfi nedeniyle kapanmayla yüzyüze kalması ile ilgili ajanslara düşen bir haberdi. Türkiyede x.w. gibi haflari içeren binlerce dernek, sayısız, gazete tv ve kuruluş varken sırf x. Harfini kulandı diye Kürtçe kurulan bir derneğin kapatılmasına yönelik girişimin olması  Kürtlere ve onların diline duyulan hazımsızlığın ve hoşgörüsüzlüğün net fotoğrafı olarak ortada durmakta.

       Dernekler Kanunu'nun 31. maddesinde yer alan "Dernekler defterlerinde ve kayıtlarında ve Türkiye Cumhuriyetinin resmi kurumlarıyla yazışmalarında Türkçe kullanılır" ibaresi nedeniyle dernek isminde yer alan 'Bedirxan' isminin 'Bedirhan' olarak değiştirilmemesi halinde haklarında savcılığa suç duyurusunda bulunulacağı yönünde Şırnak Valiliği İl Dernekler Müdürlüğü tarafından yazılı olarak uyarıldıklarını anlatan dernek yöneticileri, "Hükümet kendi eli ile 24 saat Kürtçe  yayın yapan TRT 6 kanalını yayına açtı ve bu kanalda Kürtçenin bütün harf ve karakterlerini hem söylüyor hem de yazılı olarak kullanmaktadır biz neden bu harfleri kullanmayalım" diyordu.  Gülermisin ağlarmısın!

 

 

  Daha öncede ifade ettiğim gibi, dilin önemi ve yaşamdaki yerini algılamak anlamak babında konuya farklı bir açı getirelim diyorum;

Dil, insanların kendi iradeleri dışında doğdukları coğrafyalarda hayatlarını idame etmeleri adına doğanın doğal gereği olarak zorunlu bir araçtır. Allahın yarattığı insanlık ailesinin birer fertleri olarak her topluluk, bu olmasa olmaz iletişim aracını her alanda her şekilde kullanma-koruma-geliştirme hakkı ve aidiyeti, kutsal ayetler gibi insana bahşedilen bir haktır. Bu haklı hak talebinin istenmesi değil, yasaklanması sorgulanmadıkça Türkiye’nin kanayan yarası olan Kürt sorunu, hiç bir zaman ülkenin gündeminden çıkmayan bir sorun olarak ne yazık ki hep karşımızda duracaktır.

    

          Dil, insanların düşündüklerini, hissettiklerini, algıladıklarını kelime ve işaretlerle ifade etme aracıdır. Dil, insanlar arasındaki anlaşma ve iletişimin en önemli aracıdır. Dil, düşünme, anlama, kavrama anlatma aracıdır.
         Dil, bir kültürel mirastır. Herkesin anadilini ve kültürünü sevme ve geliştirme hakkı, devletlerin de bu hakkın kullanılmasını hayata geçirme sorumluluğu vardır. Batı ülkelerinde genellikle bu kural işlemektedir. Ancak Türkiye gibi saçma sapan nedenlerle bölünme kabusu gören devletler halklarını bu zevkten mahrum ediyorlar. Anadil ise, çocuğun başta annesi olmak üzere, ailesi, soyu, çevresi ve ulusundan sistemli ve bilinçli bir öğrenim süreci olmadan öğrendiği dildir. Bu bakımdan anadili, sadece çocuğun anasının konuştuğu dille ifade etmek yeterli değildir. Anadil Kişinin içinde yaşadığı çevre ve kültürle bir bütündür.

 

Yapılan bilimsel araştırmalara göre erken yaşlarda baskın dile yoğun bir şekilde maruz kalan çocuklar kendi dillerini unutup sadece baskın dili kullanan tek dilli bireylere dönüşüyor, dil sonraki kuşaklara aktarılamıyor ve bir kültür yok oluyor. Bunu yapmaya kimsenin hakkı yoktur, buna izin verilmemelidir. Halkların dillerinin yaşaması ve geliştirilmesi için herkes üzerine düşeni yapmalıdır.

 

       Bu noktada ana dilde Eğitim, insani ve temel bir hak olarak karşımıza çıkmakta.. Herkes bu haktan eşit olarak yararlanmak durumundadır. Anadilde eğitim hakkının gaspı insani ve çağdaş değildir. Anadilde eğitim bireyin sadece kendi dilini değil ikinci, üçüncü dilleri de daha hızlı ve iyi öğrenmesini sağlar, okul başarısını arttırır. Bunları tartışmak, yok saymak, inkar etmek, çeşitli manipülasyonlarla ve gereksiz korkularla saklamak Allah’ı inkar etmekle eş değerdir diye düşünüyorum.  Sanırım anadil eğitimine karşı olanlar, kendilerini bir anlık olsun anadiliyle eğitim yapmayanların yerine koyarlarsa olayın ciddiyetini ve vahametini kavrarlar, insafa gelirler ve herkesin, bu arada Kürtlerin de anadiliyle eğitim yapması için çalışırlar.

 

        T.C. anayasanın 42. maddesine göre 'Türkçe’den başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların esasları kanunla düzenlenir.

 

             Türkiye’de 25 milyon kürdün yaşadığı varsayılmaktadır. Bu durum Kürt halkının Türkiye’de yaşayan halklar arasında önemli bir konuma sahip olduğunun göstergesidir. Kürtlerin anadiliyle eğitim yapması, hatta daha düne kadar Kürtçe konuşması bile 'çakıl taşı, vatan, Sakarya' edebiyatı yapılarak yasaklandı. Mezopotamya’nın en eski  halklarından biri olan Kürtler, tüm baskılara rağmen anadillerini unutmadılar. Şunu kabul etmek zorundayız Kürtçe bir ulus dilidir. Ama halen yasaklıdır. Halen Kürtçe diliyle eğitim yapılamamaktadır. Yıllardır akla gelmedik yöntemler, baskılar ve yasaklamalarla Kürt diline gem vurulmaya çalışılmasına rağmen unutturulamamıştır. Kürt çocukları anadiliyle eğitim yapma hakkından mahrum bırakılmıştır.

 

            Anadilde eğitim evrensel bir haktır. Bilimsel anlamda kişinin gelişimi ve eğitim sürecinde başarılı olması için anadilde eğitim en temel koşuldur. Vatan bölünür, üniter devlet yapısı bozulur mantığıyla halen anadilde eğitim yasaklanarak bilime ters düşülmekte ve çağdaş dünyadan uzaklaşılmaktadır. Bunun hiç kimseye, bu düşünceyi savunanlara bile yararı yoktur, olamaz da…

 

     Açıkçası devlet bu konuda samimi durmuyor. ne zaman ki devlet Kürtleri öteki olarak görmezse, ne zaman bu halkı içten benimsese, ne zaman bu halkın değerlerini koruyan yasal düzenlemeler yaparsa işte o gün Kürtler bu devlete daha çok inanır, daha çok güvenir.

      Dünyanın bir çok bölgesinde buna benzer onlarca örnek gösterilebilirken, ülkemizde bu durumun (Kürt dili üzerinde eğitim görmenin) hala bir yasak olarak anayasada yer alması kanımca bir utanç olarak vicdanlarda yer almakta!.

 Sevgi ve barışla kalınız...

 

 
 
 
 

Copyright © 2008 Dündar Sansur.Her hakkı saklıdır.

www.dundarsansur.com

Tasarım:Faruk GÜNEŞ