Kürt sorunu ve yeni anayasa süreci...

Sonuçları, renkli sahneleri , halkın iradesi ile seçilip meclise gönderilemeyen, yüksek seçim kurulunun engeline takılan vekilleri ile yıllarca konuşulacak bir seçimin üzerinde 3 ay geçerken, süreçin gittikçe şiddet ve kaotizme doğru gitmesi Kürt sorununun çözümüne yönelik söylemlerin en üst ağızlarda yargı, yürütme  ve yasamanın en tepesinde olanların ağzından çıkan söylemlerin çark edilmesi önümüzdeki süreçe “kalıcı bir barışa” nasıl bir katkı(!) sunulacağı bir yana,  hemen seçim akşamı Başbakan Erdoğan’ın yaptığı balkon konuşmasının samimiyeti ise yine  özelde “yeni anayasa” sürecinde kanımca tam netlik kazanacak.

      Ancak bütün bunların ötesinde, Cumhuriyet kurulduğundan beri süre gelen sorundan (Kürt) kaynaklı bir kavganın bundan sonra nasıl bir şekil kazanacağıdır.  Ve yine resmi ideolojinin  Kürtler üzerinde sürdürdüğü inkar ve imhalara dayalı dezenfermasyon, asilimiyasyon  dejenerasyon politikalarının yerini kucaklayıcı, esnek, kabule dayalı ve hakların”halkların” özgürlükleri temelinde insanı, hümanist bir zeminde değerlendirilip değerlendirilmemesidir. Bunun ilk sinyallerini yeni kurulucak meclisin ilk günlerinde hükümetin yapacağı açıklamar verecektir kanısını taşıyorum.

        Genel hatları ile Türkler ve Kürtler’in  ortak bir kader birliği ile zamanın düşmanlarına karşı sırt sırta vererek kurdukları Türkiye cumhuriyeti kurulduğundan günümüze değin,   Kürtler, “en son yapılan 12 Haziran seçim sonuçları ile” 36 mebus seçerek seçimlere bütün yargısız infazlara, ve kanunsuzluklara rağmen  kanımca önemli başarı yada zaferini”yüksek seçim kurumunun adaletten yoksun kararlarına rağmen” elde etmişlerdir. 35 yıldır süren kirli bir savaşın bu ülkeyi birlikte kuran Kürt ve Türk halkları çocuklarının on binlercisinin ölümü, milyonlarcasının evlerinden köylerinden muhacir olmasını, binlerce faili mechul cinayetlerine yine 500 milyar dolara mal olması ile birlikte hala kazananın olmadığı ise su gürmez bir gerçek. Bu ülkenin aydını, gazetecisi, yazarı, yöneticileri askeri vs. Sebepleri ve nedenleri sorgulanmadan sonuçları üzerinde değerlendirme yaparak var olan bir zulüm ve bir halkın mahrumiyetini on yıllarca yıl Türk halkının Kürtleri yanlış yorumlamasına neden oldu. PKK Kürt sorununu doğurmadı, var olan Kürt sorunu PKK’yi doğurdu, yani zaten bu ülkenin böyle bir sorunu hep vardı, bu bir sonuç değil bir sebebtir….

       Gelinen noktada, barışımı beslemeliyiz yada savaşla kanlamı beslenmeliyiz sorusu kafamızda belirgin bir yer edinmeli diye düşünmekteyim, savaşın muhattapları, gerek PKK yönetimi, gerekse Kürt siyasal hareketinin önderleri, Türk, Demirtaş Zana ve diğerleri, ayrışmadan yana tavır sergilemeyeceklerini,  bölünmenin değil bütünleşmenin tarafı olduklarını, demokratik bir ülkenin hak ve hurriyetlerinin temel koşul olduğu Kürtlerin eğitim başta olmak üzere imha ve inkara dayalı politikalardan arındırılmış bir yeni bir sivil ve demokratik anayasada yine Kürtlerin haklarının güvence altına alındığı bir  haklı talebinin tarafları olduklarını her fırsatta dile getirmekteler.

      Demirtaş; “    Şimdi bizim Anayasa’ya ‘Türkler’ sözcüğünün yanına ‘Kürtler’ sözcüğünün ilave edilmesi diye bir talebimiz yok. Ama Anayasa’nın başlangıç bölümünde şöyle bir formülasyon yapabiliriz. Diyebiliriz ki: Türkiye toplumu farklı kültürlerden veya farklı etnik kökenlerden gelen toplumlardan, topluluklardan oluşmaktadır, şeklinde son derece homojen evrensel bir tavır sergilemesinin de demokrat ve aydın düşünenlerin dikkate almaları gerekmezmi?

        Savaşın tarafı olmak bu saaten sonra kimseye bir fayda ve yarar getirmez, getiremezde.. bunun kazananı da nihayetinde olamazda. Ne Kürtler nede Türkler ölümlerle bitmez, ancak bilinmesi gereken bir şey varki oda kaybedenin yine bu ülkeyi kuranların diğer bir deyimle bu gemide yaşayanların tamamı olacaktır. Bunun tersi bir düşünce Gemi su aldığı zaman kurtulmayı mucizelere bırakmak gibi irasyonal  bir düşüncedir. Ki , insan yaşamı üzerinde mucize senaryolarını üretenin kazanmadığını yine bize tarih göstermektedir.

       Ancak barışı dillendirmek, barışı istemek, barışta ısrarcı olmak insanı bir erdemin gereği olduğu gibi uzlaşı kültürü zeminini genişleterek aklı selim bir enerji üretmek  her vicdan sahibi insanın bir görevi sorumluluğu olmalıdır.

       Kürtler, bu ülkeyi severler,  hemde çocuklarını düğüne gönderir gibi halaylarla davulllarla askere gönderecek kadar sevmekteler. Bu açı aslında bir ironi de denilebilir, ancak empati fakiri faşizan düşünsel açıların bunu anlamasını da beklemek mümkün değildir.

      Ki, bu kan akışı asla bu tür kirli  düşüncelerin bakış açısı ile son bulmayacağı da aşikardır. Ve onlara bırakılmayacak kadar da ülkenin gelişimi ve birliği içinde mühimdir.

        Sonuc olarak soru şu; “ sorunun parçasımı olacağız yada çözümün parçasımı olacağız.  Her iki secenekte masada durmakta. Buna elbette meclis karar verecek, ancak yine bilinmesi gereken bir dip not, artık bir insan dahi daha ölmeden çok şey yapılabilir yapılmalır da.

      12  Haziran seçimlerindan sonra hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağı kesin diye düşünüyorum, ben umut enerjisini barış enerjisini, demokrasi enerjisini düşleyen bir bakış acısının beyinlere hakim olmasını diliyorum istiyorum.

           Kürtler blok adayları ile grubunu korup  mecliste demokrasiyi ve barışı “inadına” ana referans alarak Kürt sorununun nihayi  çözümüne   kavuşturulması adına uzlaşı kültürünü kaala alarak davranacakları kanısındayım, buna ses verilirse daha demokratik daha aydınlık ve barış dolu günlerin bu ülkenin bütün halklarını beklediğini görebiliriz. En önemlisi tamamı sivil olan demokratik bir anayasanın yapılması bu anayasada mevcut gelişmiş “her türlü komplekslerden arındırılmış” modern dünya ile entegrasyonunu sağlayarak kişi hak ve özgürlükler temelinde Kürtleri de her anlamda(sosyal, siyasi, kültürel eğitim vs haklarını) kapsayan anayasa olmaldır diye düşünüyorum…

 Bu şans yüreklerde ve aynı zamanda masada durmakta. Bu olurmu bekleyip göreceğiz......

 

 
 
 
 

Copyright © 2008 Dündar Sansur.Her hakkı saklıdır.

www.dundarsansur.com

Tasarım:Faruk GÜNEŞ