Dil, insanların kendi iradeleri dışında doğdukları coğrafyalarda hayatlarını idame etmeleri adına doğanın doğal gereği olarak zorunlu bir araçtır. Allahın yarattığı insanlık ailesinin birer fertleri olarak her topluluk, bu olmasa olmaz iletişim aracını her alanda her şekilde kullanma-koruma-geliştirme hakkı ve aidiyeti, kutsal ayetler gibi insana bahşedilen bir haktır. Bu haklı hak talebinin istenmesi değil, yasaklanması sorgulanmadıkça Türkiye’nin kanayan yarası olan Kürt sorunu, hiç bir zaman ülkenin gündeminden çıkmayan bir sorun olarak ne yazık ki hep karşımızda duracaktır.
Dil, insanların düşündüklerini, hissettiklerini, algıladıklarını kelime ve işaretlerle ifade etme aracıdır. Dil, insanlar arasındaki anlaşma ve iletişimin en önemli aracıdır. Dil, düşünme, anlama, kavrama anlatma aracıdır.
Dil, bir kültürel mirastır. Herkesin anadilini ve kültürünü sevme ve geliştirme hakkı, devletlerin de bu hakkın kullanılmasını hayata geçirme sorumluluğu vardır. Batı ülkelerinde genellikle bu kural işlemektedir. Ancak Türkiye gibi saçma sapan nedenlerle bölünme kabusu gören devletler halklarını bu zevkten mahrum ediyorlar. Anadil ise, çocuğun başta annesi olmak üzere, ailesi, soyu, çevresi ve ulusundan sistemli ve bilinçli bir öğrenim süreci olmadan öğrendiği dildir. Bu bakımdan anadili, sadece çocuğun anasının konuştuğu dille ifade etmek yeterli değildir. Anadil Kişinin içinde yaşadığı çevre ve kültürle bir bütündür.
Yapılan bilimsel araştırmalara göre erken yaşlarda baskın dile yoğun bir şekilde maruz kalan çocuklar kendi dillerini unutup sadece baskın dili kullanan tek dilli bireylere dönüşüyor, dil sonraki kuşaklara aktarılamıyor ve bir kültür yok oluyor. Bunu yapmaya kimsenin hakkı yoktur, buna izin verilmemelidir. Halkların dillerinin yaşaması ve geliştirilmesi için herkes üzerine düşeni yapmalıdır.
Bu noktada ana dilde Eğitim, insani ve temel bir hak olarak karşımıza çıkmakta.. Herkes bu haktan eşit olarak yararlanmak durumundadır. Anadilde eğitim hakkının gaspı insani ve çağdaş değildir. Anadilde eğitim bireyin sadece kendi dilini değil ikinci, üçüncü dilleri de daha hızlı ve iyi öğrenmesini sağlar, okul başarısını arttırır. Bunları tartışmak, yok saymak, inkar etmek, çeşitli manipülasyonlarla ve gereksiz korkularla saklamak Allah’ı inkar etmekle eş değerdir diye düşünüyorum. Sanırım anadil eğitimine karşı olanlar, kendilerini bir anlık olsun anadiliyle eğitim yapmayanların yerine koyarlarsa olayın ciddiyetini ve vahametini kavrarlar, insafa gelirler ve herkesin, bu arada Kürtlerin de anadiliyle eğitim yapması için çalışırlar.
T.C. anayasanın 42. maddesine göre 'Türkçe’den başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların esasları kanunla düzenlenir.
Türkiye’de 25 milyon kürdün yaşadığı varsayılmaktadır. Bu durum Kürt halkının Türkiye’de yaşayan halklar arasında önemli bir konuma sahip olduğunun göstergesidir. Kürtlerin anadiliyle eğitim yapması, hatta daha düne kadar Kürtçe konuşması bile 'çakıl taşı, vatan, Sakarya' edebiyatı yapılarak yasaklandı. Mezopotamya’nın en eski halklarından biri olan Kürtler, tüm baskılara rağmen anadillerini unutmadılar. Şunu kabul etmek zorundayız Kürtçe bir ulus dilidir. Ama halen yasaklıdır. Halen Kürtçe diliyle eğitim yapılamamaktadır. Yıllardır akla gelmedik yöntemler, baskılar ve yasaklamalarla Kürt diline gem vurulmaya çalışılmasına rağmen unutturulamamıştır. Kürt çocukları anadiliyle eğitim yapma hakkından mahrum bırakılmıştır.
Anadilde eğitim evrensel bir haktır. Bilimsel anlamda kişinin gelişimi ve eğitim sürecinde başarılı olması için anadilde eğitim en temel koşuldur. Vatan bölünür, üniter devlet yapısı bozulur mantığıyla halen anadilde eğitim yasaklanarak bilime ters düşülmekte ve çağdaş dünyadan uzaklaşılmaktadır. Bunun hiç kimseye, bu düşünceyi savunanlara bile yararı yoktur, olamaz da.
Her şeyden önce şu tespiti yapmak zorundayız: Kürtlerin Kürtçenin "Okula" girmesi yönündeki talepleri –hiç şüphesiz- haklıdır. Bu çerçevede eski Milli Eğitim Bakanı Çelik'in "Anadilde eğitimle, anadilini öğrenmeyi birbirine karıştırmamak gerek" şeklindeki değerlendirmesine katılmak imkânsız. "Anadilini öğrenmek" derken bu öğrenme sürecinin sadece "anaların dizi dibinde" ya da göstermelik birkaç kursla karşılanabileceğini düşünmüyoruz herhalde. Nitekim dikkat ederseniz, konuya ilişkin söz alanların altını özellikle çizdikleri husus Kürtçenin bir konuşma dili olarak kalmayıp bir "kültür dili" sıfatını bir an önce kazanmasıdır. Dolayısıyla "Okul" bu süreçte bir biçimde tabii ki devreye girecektir.
“Anadilde nerede isterseniz orada kurs açabilirsiniz ama bizden resmi olarak anadilde eğitim beklemeyin. Türkiye’nin resmi dili Türkçedir. Anadilde eğitime gitmenin ülkeyi bölmeye yönelik bir girişim olduğunu söylüyoruz.”
Doğrusunu söylemek gerekirse başbakanın bu açıklamasını anlamakta güçlük çektim.
Mevcut anayasa içinde ‘olmaz’ dese anlarım.
Çünkü anayasa değişmeden Kürtçe, İngilizce ve Fransızca gibi seçmeli ders olarak bile okutulamaz.
Sebebi 42. madde: “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.”
İyi ama anayasa baştan aşağı değiştikten sonra neden olmasın?
Bu noktada yanlış anlamalar ve korkular devreye giriyor.
Önce bir yanlış anlamayı düzeltmek gerekiyor.
Erdoğan “Kimse bizden resmi olarak anadilde eğitim beklemesin, Türkiye’nin resmi dili Türkçedir” dedi.
Anadilde eğitim talep edenler Türkiye’nin resmi dili Kürtçe olsun demiyorlar ki.
Türkçe resmi dil olarak kalmaya devam edecek.
Fakat isteyen, okulda tıpkı İngilizce ya da Fransızca gibi seçmeli ders olarak Kürtçe alabilecek.
Bölünme korkusunu bir kenara bırakabilirsek bunda ne mahzur var?
Anadilde öğrenim, BM sözleşmesinden AHİM kararlarına en doğal hak.
Kanada’dan Amerika’ya, Fransa’dan Almanya’ya çok farklı uygulamalar var.
Bütün mesele Türkiye’nin kendisine uygun bir model geliştirmesi.
Fakat daha baştan yanlış bir önermeyle kapıları kapatırsanız, konuşacak bir şey kalmaz.
Ana dilde eğitim sorunu aslında çözülmek istense, çok güzel yenilikler getirilebilecek ve çok faydalı sonuçlar verebilecek bir konu. Neler yapılabileceğini birazcık görebilmek adına çeşitli gelişmiş ülkelerin bu sorun üzerindeki politikalarına ve sistemlerine bakmak yeterli.
Etnik gruplara sahip olan tek ülke biz değiliz. Diğer örneklere bakarsak biraz, mesela Fransa örneğine; görülüyor ki 2001 yılından beri resmi dil olarak Fransızca'nın yanına eklenmese de "resmi olarak tanınmış" yediden fazla dil var Fransa'da. (resmi dil olarak tanımakla resmi dil olarak Fransızcanın yanına eklemek ayrı tanımlar.) ve bu dili konuşan insanların çoğunlukta olduğu yerlerde bu dilde eğitim veriliyor. Bildiğimiz kadarıyla da bu uygulamanın Fransa'yı böldüğü falan görülmedi değil mi? Bu kadar çok çözüm seçeneği varken bu saçma inatçılık, bölünme (Kürt) fobisi ve korku neden?
Fransa'daki değişiklikle Korsika, Breton, Alsas, Oksitan, Bask, Katalan hatta güneydeki Languedoc bölgesinin dilleri Fransız mirası sayıldı. Hint okyanusu'ndan Afrika'ya uzanan sömürge coğrafyasındaki topraklarda konuşulan dillerin yanı sıra Bernes ve Pikard gibi çok az temsilcisi kalmış diller de bu kapsama alındı. Artık okul bahçesinde ya da sınıfta Bretonca, Oksitanca ya da Alsasca konuşan çocuklar, cezalandırılamayacak. Gelecek yıldan(2011) itibaren yol tabelalarından lokanta masasındaki mönülere, ulaşımdan eğitim ve medyaya dek birçok alanda Fransızca ile birlikte yerel diller de kullanılacak. Bunun için, milyonlarca Euro harcanacak. “Ne güzel” peki Fransa bölündü mü? Ya da bölünecek mi varın yorumu siz yapın!
Fransa başta olmak üzere dünyanın bir çok bölgesinde buna benzer onlarca örnek gösterilebilirken, ülkemizde bu durumun (Kürt dili üzerinde eğitim görmenin) hala bir yasak olarak anayasada yer alması kanımca bir utanç olarak vicdanlarda yer almakta!.
Oysaki bu ülkenin sömürgeci güçlere karşı bağımsızlığına ulaşmasında Kürtlerin önemli bir rol oynadığı gerçeği karşısında bu yapılanın yine Kürtlere hak etmedikleri bir faşizan tavır olarak vicdanlarda yargılanmakta sorgulanmakta, Allahın yarattığı bir dili yasaklamak, eğitiminin öğretilmesini bir suç görmek, sürekli demokrasiden bahseden, medeniyetten bahseden, kişi hak ve özgürlüklerini dillerinden düşürmeyenlerin samimiyetlerinin de sorgulanmasını beraberinde getirmiyor mu? …Hayır efendim, siz Kürtlere eğitim hakkını verirseniz, emin olun bu ülke bölünmez, Bilakis, vermediğiniz takdirde bu hak aramalardan kaynaklı refleksler ülkeyi kaosa sürer diyen görüşlerde yok değil…
Şu an ilköğretimde haftada 4-5 saatlik 'serbest etkinlikler' diye ucu açık ders saati veriliyor. bunun yerine Kürtçe dersi konulsa, Kürtler-Türkler bu dili beraber öğrense caminin minerasei mi düşer? İngiliz’in, Alman’ın dilini öğretiyorsunuz bu çocuklara da neden kardeşinin, kapı komşusunun, mahallelisinin dilini reva görüyorsunuz? Hayal edin o zaman Kürtlerin kendini devlete ait hissetmesinde doğacak sinerjiyi. ne dağlarda operasyonlara gerek kalır, ne de silaha giden milyonlarca dolar çarçur olur. Ama bu ülkeyi birlikte kuran halklar arasında kurulacak kalıcı bir barışın tesisi daha da perçinleşecek, akan kardeş kanı ve annalerin dinmeyen göz yaşlarına son verilecek bir adım olarak en insanca sayfamızda yer almakla birlikte tarihe de iyi bir not ta düşürmüş olacağız..
Açıkçası devlet bu konuda dürüst davranmıyor, samimi durmuyor. ne zaman ki devlet Kürtleri öteki olarak görmezse, ne zaman bu halkı içten benimsese, ne zaman bu halkın değerlerini koruyan yasal düzenlemeler yaparsa işte o gün Kürtler bu devlete daha çok inanır, daha çok güvenir.
Şu an sadece Kürtler arsındaki hakim görüş “devlet, onları nasıl kandırayım, nasıl mücadelerinden koparayım, nasıl eskide olduğu gibi paralayayım, birbirlerine düşüreyim şeklinde” derdinde.
Yalnız bu defa, Kürtler sizi izliyor, yermisin yemezmisin hesabı!? Ama görünen o ki ne Kürtler eski Kürtler gibi görünüyor, nede dünya hızla baş döndürücü teknolojik- bilişim, sanayi ve her alanda gelişmeleri ile eski dünyadır… Bu ülkenin en aslı unsuları olan Kürtler, aynı sizler gibi Türkiye’yi “bu güzel ülkeyi” sevmekteler, bunu herkes iyi bilsin.
Mesele, verilmesi lazım gelen bir hak ve hak-lar meselesidir. Bunu da yapacak olan vicdan sahibi, akil kafalar ve yine bu ülkenin yarınlarını, aydınlık yarınlarını barış dolu yarınlarını isteyen cesur yürekli siyasetçiler aydınlar olacaktır…
ANA DİLDE EĞİTİM İLE İLGİLİ YAZAR UZMANLARIN GÖRÜŞLERİ..
YAZAR-İsmail beşikçi
Birinci sırada ana dilde eğitim hakkı geliyor. İkincisi de, Kürtlerin siyasi bir statüye sahip olabilmesi için bölgede özel bir güvenlik gücünün oluşturulmasıdır. Çünkü Kürt sorununun bir yönü de, bu kadar büyük bir nüfusa sahip olmalarına rağmen Kürtlerin hiçbir siyasi statüye sahip olmamalarıdır. Türkiye, dünyanın, 200 bin nüfuslu Kıbrıs’ı, bağımsız devlet olarak tanımasını istiyor ama, ülkedeki 20 milyon Kürdün en temel haklarını kendisi tanımak istemiyor. Bu ülkede hâlâ Kürtlerin kimliğiyle ve diliyle ilgili sorunlar yaşanıyor.
YAZAR-Gülay Göktürk
Eğer eğitim dili Kürtçe olursa Türkçe'yi doğru dürüst öğrenemez, ömür boyu eksikli kalır, ikinci sınıf vatandaş olur diye düşünenler, Kürt ailelerin, çocuklarının geleceğini herkesten daha çok düşüneceğini unutuyorlar. Nitekim, düşündüğü için de, şu anda açılmış bulunan Kürtçe kurslarına gönderdiğinden daha fazla İngilizce kursuna gönderiyor.
Hele siz kaldırın şu yasağı ve bakın bakalım ne oluyor; Kürtler çocuklarının geleceğini sizden iyi düşünüyor mu, düşünmüyor mu? Ne kadarı çocukları için Kürtçe eğitimi, ne kadarı Türkçe eğitimi seçiyor? Kürtçe eğitimi seçenler çocuklarının bir yandan Türkçe'yi de, İngilizce'yi de ana dili gibi öğrenmesi için neler yapıyor...
Bir hakkın tanınması, onun mutlaka çoğunluk tarafından kullanılacağı anlamına gelmez. Her şeyde olduğu gibi, bu konuda da önemli olan seçme özgürlüğünün bulunmasıdır.
Prof. Dr. Fatma Gök
Konuştuğu dil insana yasaklanamaz
Dil ve eğitim üzerine yaptığı önemli çalışmalarla tanınan Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Fatma Gök ise, Başbakan ve tek dilde eğitimde ısrar edenlerin aksine, araştırmalarında ulaştığı sonuçlar üzerinden anadilde eğitimin başarı için şart olduğu görüşünde.
Çocukların bütün hayatlarını olumsuz etkileyebilen bu yasaklamanın yerine hem kendi dillerini hem hakim olan dili ve başka dillerin öğretilmesinin pekala mümkün olabileceğini kaydeden Gök, bunun için de politik bir iradeye ihtiyaç olduğunun altını çizdi. Esasen Türkiye'nin demokratikleşme sorunu olan Kürt sorunun da anadilde eğitim hakkının en önemli taleplerden biri olduğuna işaret eden Gök, bu konudaki düşüncelerini ise, şu cümleler ile açıkladı: "Türkiye ulus devleti, çok geç kapitalistleşen ve ulus devlet niteliğine bürünen bir devlet. Onun yapılanmasında güdülen politikalarda büyük bir haksızlık var. Dil de başka şeylerle beraber, bu politikalara kurban edildi. Hâlbuki dilin bu işin içinden çıkarılması lazım. İnsana konuştuğu dili hiç kimse, hiçbir biçimde yasaklayamaz. Böyle bir şeyin kabul edilmesi de mümkün değil. Edilse dahi bir sonuç elde edilmesi mümkün değil. Nasıl olsa bugün yarın, on ya da elli yıl sonra bu hak alınacak. Ama niye o zamana kadar bu bedeller ödensin ki." Gök, bugün sömürgeciliğin doğrudan etkili olduğu ülkelerin dışında dünyanın hiçbir yerinde Türkiye'deki gibi anadili yasaklama gibi bir uygulamanın görülmediğini de sözlerine ekledi.
sevgi ve barışla kalınız...