Elesine...(26) HİÇ BİR ŞEY İÇİN GEÇ DEĞİL…

Birileri için ne anlam içerir bilemem, ama beni benden alıp ötelere götürmeyi başaran öylesine anlam yüklü hikâyeler vardır ki, çoğu bazen okuduğumda oturduğum koltuğa yapışır öylece kala kalırım.

       Hayatın flu karmaşasında, bizleri unutturan ve bazen de bizleri yüreğimizin derinliklerinde unutturan post modernizmin içsel yıkıntıları, bir çocuk kalmayı başaran duyguları da çoğu zaman etkilemekte. Ve narsist egolarımızın yüreğimizi katılaştırmasına yol açabilmekte…

         Bütün bunların arasında, bir yandan, yaşadığımız ülkenin, bölgenin, şehrin sosyal, siyasal, ekonomik sıkıntıları ve çalkantıları bizi çepe çevre sarmalarken, diğer yandan yinede hayatın bir yerlerinde birilerinin size, yüreğinize dair insancıl ve çırılçıplak bir çocuk aşkınlığı ile sizi hissetmenizi düşünmelerini düşünmeniz de ayrıca hoş bir seda olarak sizi hayata, umuda, sevgiye daha sımsıkı bağlar..

     İşte tam bu esnada o sayıları gittikçe azalan böylesi insanların hayatımızda kalmalarını sağlamak bazen onları sağlıklı bir şekilde anlamamızdan geçmekte.

Ve onları kaybetmemek için bizim onları yürekten gelen bir sevgiyle onları kırmamaktan geçmekte.

İşte bu bağlamda beni derinden etkileyen hikâyelerden birisi…

      Bütün bu karmaşanın içerisinde yerimi onu da bilemem ama ben yinede Sizinle naçizane paylaşmak istedim ki, iyi insanların da hala hayatta olduklarını ve onları kaybetmemek adına bir parmak kadar yol almamızı sağlamaya çabalamak vs…

 

**

 

 

 

Kırlangıç bir adama aşık olmuş. Penceresinin önüne konmuş, bütün cesaretini toplamış, röfleli tüylerini kabartmış, güzel olduğuna ikna olduktan sonra.....

 

tık... tık... tık.

 

           Adam cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle uğraşıyormuş. Bir meşgulmüş, bir meşgul! Kimmiş onu işinden alıkoyan? minik bir kırlangıç! heyecanlı kırlangıç, telaşını

 

bastırmaya çalışarak, derin bir nefes almış, şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış:

 

--- Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini, niçinini sakın sorma.Uzun zamandır seni izliyorum. Bu gün cesaret buldum konuşmaya. lütfen beni içeri al, birlikte yaşayalım.

 

Adam birden parlamış; “yok daha neler?”

 

--- Durduk yerde sende nereden çıktın şimdi? Olmaz, alamam! demiş. Gerekçesi de pek sersemceymiş:

 

--- Sen bir kuşsun! Hiç kuş insana aşık olur mu?

 

Kırlangıç mahcup olmuş. Başını önüne eğmiş ama pes etmemiş. Bir süre sonra tekrar cama gelmiş, gülümseyerek bir kez daha şansını denemiş:

 

--- Adam, adam! Hadi artık aç şu pencereni. Al beni içeri. Ben sana dost olurum. Hiç canını sıkmam. Adam kararlı, adam ısrarlı:

 

--- Yok, yok ben seni içeri alamam, işim gücüm var git başımdan!

 

Adamın penceresine gelmiş;

 

--- Bak soğuklarda başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın! Yalnızlığını paylaşırım... demiş.

 

Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam bu yalnızlık meselesine içerlemiş. pek de sinirlenmiş.

 

--- Ben yalnızlığımdan memnunum demiş. Kuştan kendisini rahat bırakmasını istemiş ve düpedüz kovmuş.

 

Kırlangıç son denemesinde de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş. Aradan zaman geçmiş. adam önce düşünmüş, sonra kendi kendine itiraf etmiş;

 

--- Hay benim akılsız başım, ne kadar aptallık ettim! beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. niye onun teklifini kabul etmedim ki? şimdi kös kös oturacağıma, keyifli vakit geçirirdik birlikte. Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. yinede kendi kendini rahatlatmayı da ihmal etmemiş;

 

--- Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa gelir, bende onu içeri alır, mutlu bir hayat sürerim.

 

Ve çok uzun bir süre sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollarda... Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş ama... Onunki hiç gözükmemiş! Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. kırlangıç yokmuş! Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda danışmak, bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş. Olanları anlatmış.

 Bilge gözlerini adama dikmiş ve demiş ki;

 

--- KIRLANGIÇLARIN ÖMRÜ ALTI AYDIR…

 

* * * *

 

Değerli okurlar;

Hayatta bazı fırsatlar vardır, sadece bir kez eline geçer ve değerlendiremezseniz uçup gider. Hayatta bazı insanlar vardır, sadece bir kez karşına çıkar, değerini bilemezseniz kaçıp giderler…

 

VE BİR DAHA ASLA GERİ GELMEZLER…

 

Umarım, bu Hikayeden “herkes” gereken dersi alır. “Özellikle de bazı insanların! Hikayeden gereken dersi almaları dileğiyle…”

     

      Sonrasında hüzünlerle hayatımızın geri kalan bölümünü içimizi acıtan keşkelerle yaşatmamak adına, çünkü her zaman hayat bize o tür insanları hediye göndermez!

  Değerli okurlar; Gurur ve inatla mutluluk satın alınamaz!

 

 

Yine de hiçbir şey için geç değildir…

  

        Yeter ki siz geç kalmayınız!!

 

                   Sevgi ve Dostlukla

 02.08.2010

 
 
 
 

Copyright © 2008 Dündar Sansur.Her hakkı saklıdır.

www.dundarsansur.com

Tasarım:Faruk GÜNEŞ