SAHİ KÜRTLER NE İSTİYOR!

bu yazı esmer dergisinin nisan sayılı sayısında yayınlanan bir yazıdır!"

 

    Bu ülkenin en aslı unsurlarından olan Kürtleri bire bir ilgilendiren süreç, nasıl bir hal alır bilinmez ama Demokratik açılım ya da Kürt açılımı, tam bir ironiye dönüşerek hızla yol almakta. Bir yandan muhalefetin “CHP ve MHP’nin” sert “faşizan” tutumu, diğer yandan “bir böyle bir şöyle” konuşan AK Parti kurmaylarının çelişkili beyanatları açılıma farklı bir açı da kazandırmakta…

 

Aslında konu artık ne yapmamalıyız ya da ne yapamamalı(yıza) dönüştü birden.

 

Sonuç itibarı ile bir yandan çözüme katkı sunanlar diğer yandan sorunun bir parçası olmakta direnen öteki taraf. Kürt açılımı ile ilgili Önümüzdeki günler daha nelere gebe buda bilinmezken, kesin olan tek bir şey var! oda Türkiye’nin bu sorundan bir şekilde demokrasi ve insan halkları koşulları çerçevesinde anayasal değişikliklerle bir an önce kurtulması ve Açılımı getirenlerin açılıma cesurca adımlarla yaklaşmasıdır. Her yönüyle daha güçlü bir toplumsal barış-uzlaşı her açıdan daha huzurlu bir yarın ve Türkiye yaratmak adına bu mutlaka yapılmalıdır!

Akan kanın durması, anaların akan gözyaşlarının son bulması ve her yönüyle barışın tesisi Türk ve Kürt halkının en önemli duasıdır.

Bu nedenle Türkiye kamu vicdanına, dünya kamuoyuna hitap ediyor, “acilen demokratik bir barışçıl çözüm için daha güçlü bir toplumsal mutabakat için herkesin elini taşın altına koyması ve bu sorunun çözümünün hızlanması içinde gerekli adımların hızlanarak atılması acili yet arz etmektedir. Daha fazla kan akmadan daha fazla gözyaşı dökülmeden. Ancak Başbakan Erdoğan’ın önce Kürt sorunu sonrasında demokratik açılım şeklinde önümüze serilen sürecin de hala net bir resmi olmadığı da ortada. Ama, yinede cesur açıklamaların   samimi olması durumunda kesinlikle demokratik sürecin desteklenmesi gerektiğini de vurgulamak isterim. Ama sadece açıklamalarla bu sorunun çözülemeyeceği de bir gerçek. Türkiye büyük millet meclisinin diğer iki muhalefet partisi MHP ve CHP’nin demokratik sürece hiçbir katkı sunmayacağı sunamayacağı da yapılan militarist anti demokratik açıklamalarla artık apaçık ortada. 

Bu böyle, Peki doğu cephesinde neler oluyor?  Sorunun asıl varisleri, mağdurları, enkazın altında can çekişen gün be gün kan kaybeden Kürtler ne istiyor!!!

 

KÜRTLER NE İSTİYOR!

          Türkiye’nin vatandaşları olan Kürtlerin “önemli bir bölümü” bir şekilde diyorlar ki; bizler, Bu ülkenin vatandaşlarıyız ancak, Kürdüz ve bu kimliğimizle anılmak, atalarımızın toprakları üzerinde onurumuz ve kimliğimizle Allahın bizleri analarımızdan dünyaya getirdiği gibi birer Kürt olarak yaşamak, dilimizi, kültürümüzü serbestçe ifade etmek istiyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan beri nüfusunun yaklaşık dörtte birini oluşturan Kürt halkının, kimliği yok sayılmış, dili yasaklanarak kullanılması suç sayılmış, dillerini kullandıkları için envai çeşit zulümlere maruz kalmış, hapis yatmış, haklarında davalar açılmıştır.  Kültürümüz inkâr edilmiş, faili meçhul cinayetlere, işkencelere, göz altı kayıplarına adı konulmayan kuyularda öldük öldürüldük. ve daha pek çok temel insani haklarından yoksun bırakıldık. Sürüldük, sürdürüldük hep sürgünlere gönderildik, sürgünlerde öldük öldürüldük…

Bugün demokratik bir Avrupa Birliği camiasına katılmaya aday olan Türkiye'de ulusal düzeyde Türkçe yayın yapan yüzden fazla televizyon kanalı ve yüzlerce radyo faaliyette bulunmaktadır. Yüz otuz civarında üniversite ve yüksek okul düzeyinde öğretim kurumu vardır. Ancak, ne ilk ve orta, ne de bir yüksek öğretim kurumu bulunmaktadır.

Bu tür kurumları talep etmek suç sayılmakta, halkın seçtiği belediye başkanları ve milletvekilleri bile bu nedenlerle yargılanmaktadır.

    “Ülkenin başbakanı Kürtçe konuşmaya başladı ama Diyarbakır’ın belediye başkanı Kürtçe konuştuğu için yargılanmasını anlamakta güçlük çekiyoruz. ve mecliste Kürtlerin seçip gönderdikleri mebusların Kürtçe konuşmaları zabıtlara bilinmeyen bir dil şeklinde geçilmesi trajedisi ve komedisi çelişkisine de anlam vermek güç. Ama belki de bu yakışı olmayan anti demokratik çelişkiler demokratik süreçle birlikte kısa zamanda düzelir diye umut ediliyor Biz bu ülkenin en aslı unsurları olan Kürtler;  dili yüzyıllardır yasak. Hep ölüm gördük. Hep yaralandık. Ağır yaralar açıldı yüreklerimizde. Türkiye’nin gündemini bir yıl boyunca  meşgul eden Münevver Karabulut cinayetinin bir numaralı katil zanlısı Cem Garipoğlu ve Hrant Dink'in katili Ogün Samast, 18 yaşından küçük oldukları için çocuk mahkemelerinde yargılanırken, bir taş attı diye 15 yaşında Kürt çocukları ağır ceza mahkemelerinde yetişkinlerle aynı konumda yargılanıp 10’larca yıl ceza almaktalar.  Bu durum demokratik açılımı dile getirenlerin samimiyetlerini de tartışmaya açmaz mı?  

      Denilebilir ki,” Gelinen noktada güzel ve sevindirici adımlar da atılmakta “Çözeceğiz diyorlar.” Ama  Önce bir özürle başlar her şey ve devamı gelebilir de” denilebilir…

      İki asırdan beri süregelen baskı-isyan-baskı süreci artık sona erdirilmeli ve silahlar susturulmalıdır. Hiçbir biçimde askeri bir çözümü olmayan Kürt sorununa halkımızın aşağıda belirtilen ortak asgari talepleri temelinde barışçıl bir çözüm getirilmelidir.  Hazırlanacak bir yeni Anayasa, Türkiye’de vatandaşlık tanımını bir soy esasına bağlı olarak tanımlamamalı” ne mutlu Türküm diyene yerine ne mutlu Türkiyeliyim diyene şeklinde olmalı” ve Kürt halkının inkârına son vererek varlığını kabul etmelidir. Kürt vatandaşlara kendi dillerinde her düzeyde resmi eğitim-öğretim imkânı sağlanmalı ve kamusal alanda kendi dillerini kullanma, medya kurma ve işletme, dernek, kurum ve parti kurma, kültürlerini geliştirme ve siyasal istemlerini özgürce ifade ve savunma haklarını güvence altına almalıdır.    Bu temelde barış ve güven ortamının yaratılması, şiddet ve silahlı çatışma sayfasının tamamen kapatılması için, bir siyasi af çıkartılmalıdır. Keza bu bağlamda köy koruculuğu da tasfiye edilmelidir.  Bizler bu ülkenin düşmanı değiliz. Bizler kurtuluş savaşını birlikte vererek kurduğumuz bu ülkeyi Türkiye’yi ebetteki seviyoruz. Ancak, en insanı taleplerimiz, en insani hak ve hukuklarımız, eşit koşullarda en asli unsur olma hakkımız, bölgeler arası sosyo ekonomik ve sosyo kültürel açık-uçurumlar ortadan kaldırılarak, inkara dayalı politikalar kaldırılıp darbe anayasasının tümden değiştirilip demokratik bir konsepte dönüştürmesi barışı daha da güçlendirecektir.. Yaramızın kapanmasına vesile kılacaktır. Gerçek anlamda demokratik cumhuriyetin kurulması noktasında işlevsel bir açılımla halkların kardeşliği daha da pekişecektir.

Bu talepler mevcut sınırları sorgulamayan ve tüm demokratik ülkelerin vatandaşlarına tanıdıkları asgari temel insan haklardır. Bunları istemek değil, aksine tanımamak suç sayılmalıdır.

         Problemin çözümü yönünde uzun bir süredir etkin ve samimi bir çaba içersinde bulunan, Türkiyeli pek çok aydın, akademisyen, siyasetçi, yazar ve çeşitli meslekten insanların ve inisiyatiflerin çalışmaları yeterince sonuç alıcı olmasa da, şüphesiz ki takdir ve şükranla karşıladığımız girişimlerdir. Bu çabaların yanı sıra, 20. Yüzyıl boyunca büyük haksızlıklara uğrayan Kürt halkının yaşadığı insanlık dramının tarihi sorumluluğunu taşıyan Avrupa ülkelerinden ve ABD'den inkâr ve şiddet politikalarını desteklememelerini ve bu barışçıl çözüm sürecinin zemininin hazırlanmasına katkıda bulunmak için İrlanda, Bask, Katalan ve Kosova sorunlarının çözümünde deneyim kazanmış Sayın Tony Blair, Marti Ahtisaari, Felipe González ve Bernard Kouchner gibi devlet adamlarının arabulucu olarak görevlendirmelerini istiyoruz.  Bunun yanında yine genel bir af ile birlikte PKK’de belirlenecek koşullarda silahlarını bırakıp barışçıl ve demokratik gelişime toplumsal uzlaşıya katkı sunacak bir zeminde bütünlüğe katkı sunmalıdır. Parti kapatmalarına bir son verilerek, partiler yasası yeniden düzenlenmeli, seçim barajı da asgari bir konuma getirilmelidir.

Bölgelerarası dengesizliğin giderilmesi AB ye üye olma koşullarından bir tanesidir. Bu bağlamda Türkiye’nin, ihmal edilip geri bırakılan Güneydoğunun sosyo-ekonomik kalkınması için pozitif bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Kürtlerin ağırlıklı yaşadıkları bölgelerinin onarımı için özellikle 1990'lı yıllarda devlet tarafından güvenlik gerekçesiyle  boşaltılan yaklaşık 3400 Kürt köyü ve yerleşim biriminin yeniden inşasına olanak sağlanmalı; isimleri değiştirilerek keyfi bir biçimde yeniden adlandırılan coğrafi ve yerleşim birimlerinin isimleri yeniden orijinaline dönüştürülmeli; yerlerinden edilen üç milyon civarındaki Kürt göçmenin yurtlarına ve yuvalarına dönüşünü sağlamak için kapsamlı bir kalkınma planı hazırlamayı da AB vicdani bir görev edinmelidir. Bu kirli Savaşa giden yüz milyarlarca TL, kalkınmaya ayrılarak hem yaranın kapanmasına hem de ülkemizin süper güç olma yolundaki temel taşlarda yerleşmiş olmaz mı?! Şeklinde “Kürtlerin talepleri” yer alırken artık herkesin tek temennisi ise bu ülkeden ayrılmak istememesidir. Sonuçta bu ülkenin kurtuluş mücadelesinde sırt sırta verdikleri aynı dini paylaştıkları etle tırnak oldukları Türklerle bir arada yaşama arzusu da Kürtlerin isteği. Ancak demokratik ve adil koşullarda mutlaka sağlanmalı. Bundan önemlisi ise akan kanın bir an önce durması ve barışın tesisi kesinlikle bütün kesimlerin en baştaki dileğidir. Önümüzdeki süreçte neler yaşanır bu bilinmez. Ancak bilinmesi gereken bir şey varsa oda demokratik açılımlarla tam demokratik bir Türkiye’nin, darbe anayasalarından kurtulan eşit, özgür, her anlamda adil ve hümanist bir anlayışın hakim olduğu bir ülke özleminin bir an önce gerçekleşmesi olgusudur. Bu olur mu olmaz mı bekleyip göreceğiz...

24.04.2010

 
 
 
 

Copyright © 2008 Dündar Sansur.Her hakkı saklıdır.

www.dundarsansur.com

Tasarım:Faruk GÜNEŞ