Elesine...(22) YOKLUĞUN BİR NEHİR ÜŞÜTÜYOR

 

 

 

 

Zaman gecenin zifiri demi ve mevsim hüzün baz bir sonbahar intiharı, içimden nehirler geçiyor op uzun ve derin. uzak  (ak)denizler düşlüyor kalbimden beynime yol alan nehirler…

Düşünmenin, çin işkencesine dönüştüğü anlardan birini yaşıyorum yine sevgili…

Turuncu işlemeli, Mezopotamya desenli gözlerimden fırlayan kimsesiz duyguyu alıp gidecek sanki rüzgar, hiçbir yere…

      Adı nehir olmalı bir çocuk, hayat renginde umutla inatla....kırmızı bir akıntı görüyor bedenin de aşkla bezenmiş… Yine de bir tebessüm var, soluk benizli yüzümün aynasında bu intihar (yokluğun) bakan gözlerimde…”

Ama şu bir gerçek: Acı çekiyorum…Düşünceler, ok gibi beynime saplanıyor ve üşüyorum yokluğunda… Yokluğun bir nehir üşüyor yokluğumda…

 

Bedenim soğuk şimdi üşüyor dudaklarım, göğsüne düştü başım hüzünlü (10)ca  yılların, avuç avuç kimsesizlik yağıyor üzerime... Terkedilmiş cümlelerin satırlarında sonbahar alfabesine yazılıyor  “bir xezal bir Hazal” adın harf harf, satır satır içime ve  dökülüyor yapraklar beşinci mevsimlerime… Bir eylül kokuyor göremediğim gülüşlerin birde tutunamayan ince parmakların. Kimisi gül olup açıyor şiir şiir, kimisi diken olup batıyor yüreğime?

 

Ey sonbahar, gazellere yazılmış bir kırık öykü hayatım, sıradan ve anlamsız. Her gece üzerime yıldızlar serpiştiriyorum, anlamını bilmediğim ama acısını duyduğum karanlık duygular kaplıyor içimi... şiirler de kifayetsiz kalıyor, şair aciz kelamlar tıkanır nikotin kokan boğaz derinliğinde onun yokluğunda…

 

Sokak köşelerinde dilenir oluyor kimsesizlikler. Ya da bir acı haykırışla düşüyor toprağa bedenler. Ya da uslanmayan bir dizginlikle savruluyor bir sonbaharda.

Yine ağlayışlar sarar ortalığı... Bir eylül daha düşüyor takvimlerden, bir takvim daha batıyor can hıraç bir aşkın yarım kalan mevsiminden…

 

 

Hayal ile gerçek arasında bir yaşama tutunmak... Sonbahar mevsiminin dinmeyen hüznünde yeniden savrulmak bir yaprak gibi. Sonbaharlar neden hep böyle diye sorar insan durmadan. Yeni ayrılıklar ve yeni yalnızlıklar eklenir yaşama. Özlemler ise yitik mevsimlerin koynunda daha da alazlanır palazlanır,  o yoksa…. Yitirmenin ardına düştükçe insan, her şey daha da çekilmez olur yaşamın duldasında.

 

Yağmur kokan sokaklardan geliyorum ben, sevgilinin ellerinin değdiği caddelerden ve koca bir gökyüzünü gülüşüne benzettiğim şehirlerden… Düş kurarak ve düşerek…

 

 

Sevgili, Nehirler geçiyor yaşamın içinden şimdi. Sana doğru akıp gelen nehriler. Kimi zaman hırçın, kimi zaman sakin, sessiz akıyor sana doğru. tıpkı doğmayı bekleyen adı Dicle bir çocuk hırçınlığı titrekliğinde… Katıp sevgiyi ve ümidi, özlemi ve öfkeyi akıyor sularım ömrümün içinden ömrüne doğru. Sen de hissediyor musun ömrünü bir nehrin yarıp geçtiğini? Hissediyorsan eğer gülüm, hissediyorsan eğer, serin tut sularını. Setler çekme, engelleme bırak aksın dilediğince. Aksın ki, nehirlerim kurak bir iklime akmasın. Aksın ki, çöl sıcaklığı yakmasın sularımı. Yarılan ömürlerimizin dinsin sızısı. aksınki bir on yıl daha çorak geçmesin ruhunun mevsimleri,  aksınki nehir baksın yarınlara umut(suzluk)larımız.. Aksın ki, dinsin acısı bu yüreğin o yüreğin bütünleşen bir yürek ağlasın yağmur yağmur sevinçlerle sevgili… Ozanın dediği gibi, bir ömür yetmez sevmek için bütün senleri…

 

Kimi zaman kasırgaya dönüyorsa sularımız, yatağını bulduğundandır korkma. Ben korkmuyorum artık ne kasırgadan ne fırtınaya tutulmuş zamanlardan. Seviyorum taşan nehirlerimi, yatağını şaşırmış deliye dönen sularımı, öpüyorum alnından fırtınaların ve döndükçe başımı döndüren kasırgaların. Çünkü sanadır, seninledir sendir bütün her şey ve hiçbir şey… Çünkü biliyorum, nehirlerle yapılan bir ömrün, nehirlerle yarılan bir ömrün yağmurlarla yükselir suları, karlar eridikçe vurur kıyıları. Benim de yağmurlar yağıyor çok zamandır ömrüme. Kaç mevsimdir hatırlamıyorum, biriken karlar eriyor. Fırtınam bundandır, kasırgam bundan. anla artık yüreğine yürek bağışlanan can anla… Senin adına da konuştuğum için kızmıyorsun umarım bana. Belki de ömrünü yaran nehirlerin yok, fırtınaların ve kasırgaların yok senin. Belki de ben öyle olsun istiyorum; karışacak bir nehrim olsun diye. Ama senin de ömrünün içinden geçen nehirlerin sesi çalınıyor kulaklarıma ve sular yatağını buluyorsa eğer, neden sana doğrudur bu akış?

Aşkı nasıl tanımlar filozoflar bilmiyorum ama, ben içinden nehirler geçen ömrümün, ömrüne olan duyarlılığıdır diyorum aşkınlık. Ömrümün ömrünü hissedişidir yani. Bu yüzden nehirlerimin nehirlerine, ömrümün ömrüne dönüktür yüzü. Sularımın bu yüzden sana akmaktadır yönü. Belki suların daha çok kabarmıştır senin. Belki fırtınaları daha bir hırçın yapar oralar. Dört duvara çarpıp geri mi gelir sana. Daha da büyür, daha da acıtır mı duvara çarpıp gelen fırtına. Bakma böyle sorduğuma. Çaresizliğimdendir. Ama lütfen, lütfen sev fırtınalarını. Esas sevmezsen acıtacak seni. Sevmezsen boğulacak ömrün nehirlerinle. O nehirler ki, kendi ellerimizle açtık yataklarını. O nehirler ki, çatlayan dudaklarına aktı ömrümüzün. O nehirler ki, bizi zengin edecek hazineyi saklar sularında; yaşayamadığımız yarımlıklardan kolyeler, güvenden ve samimiyetten yüzükler, aşktan ve umuttan küpeler ve daha neler neler...sev fırtınalarını, yenilme sakın. Hazineye varacak zamanın habercisidir fırtınalar... Hazine avcısı demek doğru olur mu bilmem bize, çünkü kendi hazinemizdir aradığımız; aşkla sevgiyle yoğrulan bir yarındır, birazını bir yerlerde unuttuğumuz, birazını birilerine çaldırdığımız...

Ve kimi zaman öyle sakindir ki sularım. Fırtınalardan çıkmış olmanın yorgunluğu çöker omuzlarına. Bırakır kendini yatağına, yol alır bildiğince. Fırtınalarımı dizginleyen bir yumuşaklıktır sakinliği nehirlerimin. Fırtınalarımın kan kardeşidir, yol arkadaşıdır durgunluğu sularımın. Fırtına öncesi sessizliğidir nehirlerimin. Bu yüzden, eğer baskın yerse ömrüm bir gün; suçu, sessizliğimin fırtınalara yataklık etmesindendir. Belki de, bu baskın ödediğim bedel olacaktır; içinden nehirler geçtiği için ömrümün.

Usul usul nehirler geçiyor ömrümün içinden. Sana doğru usul usul...usul usul yıkıyor yaralarımı ömrümün.

Bırak nehirler geçsin ömrünün içinden. Bırak fırtınalar dolsun sularına. Bırak usul usul yol alsın nehirlerin fırtınadan önce ve de fırtınalardan sonra. Bırak yağmurlar yağsın ki yatağına, susuz kalmasın ömrün. Sev fırtınalarını ama durgunluğunu da. Usul usul akmayı bilmiyorsa nehirlerin boğulur fırtınalarda ömrün. Fırtınalardan korkuyorsa nehirlerin kurak bir iklim olur ömrün. Ölümün sessizliğinde boğulur bu kez de ömrün. Hazine sessizliğe gömülür...

İçinden nehirler geçiyor ömrümüzün; senin, benim ve diğerlerinin....serin tut sularını...

Bir akşam daha biter, bir yarın daha başlar, bir nehir daha eklenir sensiz ömrümün uçurumlarından aşağı… bir gözlerin, bir gülüşlerin, bir göremediğim sesinin tınısı kalır senden bana kalan.. ve nehirlere karışırım, umutlarımla kendi küllerinden yeniden doğan anka olurum… Güneşe yetişmek için, kana kana can havliyle koşarak…

 Çünkü sen varsın…..

   Çünkü sen yoksun….. 

      Çünkü sen ........

         Tut ellerimden....

            Bırakma kendini!..

 

                                 Sevgi ve barışla.....

 

 
 
 
 

Copyright © 2008 Dündar Sansur.Her hakkı saklıdır.

www.dundarsansur.com

Tasarım:Faruk GÜNEŞ