Bu soğuk kış gecesi ne işim var evinin önünde, diye hiçbir pişmanlık belirtisi göstermedi içim. Şu an pencerene bakarken, attığı sevinç çığlıkları bütün benliğimi titretiyor.
Bitmeyen bir hüznün kıskacında yaralı ezgilere tutsak kaldım, paramparça kaldım ortasında karanlığın, geçen trenler de almıyor beni, içimde tarifsiz kederler büyüyor, toz toz oldum buralarda , duman duman gel görki, kan çanağı gözlerim geceye…..
Kirpiklerim hınzırca yağan karı savuşturmakla meşgul; gözlerim, seni pencerede bir an da olsa görebilmek için tetikte; gözyaşım, gururunu set yapıp bir türlü boşaltamadığı içini, büyük bir iştihayla boşaltmaya hazırlanıyor; dilim, adını tekrarlamaktan vahşi bir zevk duyuyor gibi; dudaklarım, tadını bir türlü unutamadığı dudaklarını sayıklıyor; kulaklarım, bunca zamandır sabırla beklediği sesini duyacağı anın sevinciyle çınlıyor; zihnim, fırsattan istifade hemen hayallere dalmış; yokluğunla sevişmeye alışmaya zorladığım vücudum, soğuğa inat alev alev. Bir sevinç yumağı sardı ki beni, sorma...
Kapına yaklaşıyorum. İçim içime sığmıyor. Kapını çaldığımı hayal ediyorum. Üç kere. Tak tak tak. Kapıyı açıyorsun, karşında öylece duruyorum; ağzımdan kelimeler çık(a)mıyor, bildiğim bütün kelimeleri unutmuşum. "Hoşgeldin." diyorsun, boğazında birkaç düğüm atan hıçkırığı saklayamıyorsun. Gözlerine bakmamaya yeminliyim. İsminle hırçın bir uyum sağlayan mavi gözlerin. Baktığımda, çılgın bir akıntıya tutulmuşum gibi, beni derinlerine çeken, melankolinin son raddesindeki iri gözlerin. Gözlerim (hâlâ) yerde, yavaş yavaş kendine gelen kelime dağarcığımdan işime yarayacak olanlarını seçip, "Kalbimi almaya geldim," diyorum utanarak, "giderken onu almayı unutmuşum, kusura bakma, kendi kalbin yetmiyormuş gibi bir de benimkiyle uğraştın." Ayağımla halının köşesini kıvırıp kıvırıp açıyorum, dedim ya gözlerine bakmamaya yeminliyim. "Senden sonra pek işime yarayacağını düşünmemiştim galiba, eşyalarımı toplarken onu da götürmek aklımın ucundan bile geçmedi. Bilinçaltı işte." diyorum, suratımda salakça bir sırıtış. Çıkardığın sesten, senin de, gülümsediğini anlıyorum; ayağım halının kenarıyla sarmaş dolaş olmuş. "Önemi yok. Zaten hiç huysuzluk yapmadı, alışkın olduğu yerde bulunduğu için o da mutluydu galiba; kalbimin yanından ayırmadım onu. Dert etme, birtan.." son anda ağzını kapatmayı başarıyorsun. Gözyaşım, önüne kurduğum seti yıkmak üzere, "Neyse," diyorum, "kalbimi alayım ben, fazla meşgul etmeyeyim seni." Ayağım, gözlerimden süzülüp yere düşen bir damlayı halının altına itmekle meşgul, suratımda dangalakça bir sırıtış. Ayağını ayağımın yanına getiriyorsun, "Yeni çay demlemiştim. Bir bardak istemez misin? Hem için ısınır." Cesaretimi toplayıp yüzüne bakayım istiyorum, olmuyor, yapamıyorum. "Yok," diyorum "işim var. Bir arkadaşla buluşacağım." Yalan söylüyorum tabiî, hem de iğrenç bir yalan. İma ettiğim şey yüzünden kendimden nefret ediyorum, Allah belamı versin. "Peki, sen bilirsin." Gözünden süzülüp yere düşen damlayı, ayakların saklamaya çalışıyor. Kalbimi, kalbinin yanından çıkarıp bana uzatıyorsun. Kalbimi alırken, son kez ellerine de dokunuyorum. "Eyvallah." diyorum kapıyı açarken, "Güle güle, sonra görüşürüz." Kapıyı kapatıyorum, "İnşallah." temennisi bütün varlığımı sarıp sarmalıyor. Gözyaşlarımı serbest bırakıyorum.
Kapına iyice yaklaşıyorum. Aynı paspas, aynı tokmak. Tokmağa uzanıyorum, elimin titremesine aldırış etmiyorum. Tak tak tak. İçeriden hiç ses gelmiyor; evde değil misin? Tekrar uzanıyorum tokmağa, ama posta kutun gözüme çarpıyor ve içindeki kan rengi paket. Üzerinde, büyük harflerle yazılmış kendi ismimi görüyorum. Paketi alıyorum, açıyorum, içinde kalbim. Kalbimin kenarına iliştirdiğin not haykırmaya başlıyor. "Bir gün kalbini almaya geleceğini biliyor(d)um. Seni sev..miştim..." Ben de, diyorum, hem de çok...
VE ŞİMDİ mekansız bir zaman diliminde kalbim. ne sen var ne sen yok. nede ben! 10'ca zamana rağmen üstelik!!! vs vs....
Bıçaklar bilenir yalnızlıklara
Dünler kan revan içindedir
Yarınlara kurşunlar doldurulur
Hazır bekletilen silahların şarjörlerine
El tetikte, göz nöbette, vicdan uykuda
Sen bende, ben sende, biz ölümlerde
Pusulara aldırmadan, yarınlara koşarız
İntihar çığlıklarını sessizliğe gömüp
Yüreklerin sevda kokan barışçıl savaşlarına
Anlaşılamayan bugünlere idam kararları
Sehpalar kurulur umarsız, zamandır yine cellat
Suçsuz olmak yetmiyor yargısız infazlarda
Suç yok, delil yok ama biz varız yetmez mi
Çocuk gülüşlerimiz var,
Maviliklerde düşlerimiz
Düşlerimizde rüzigar demlerinde söylenen
Aşka dair türkülerimiz var biz kokan
Lavanta kokan korkularımız var
Urgan ipinde sallanan
Yetmiyor işte iki gözüm, yetisi inkardır
Hançerlenen sevdamın gözyaşlarında…
Sevgiyle Kalınız…