Elesine...(19) İZ...!

İZ...........

 

Gözleri ürkek bir çocuktu gecenin
Duyguları sönüktü yıldızların
Karanlık, dağınık bir aşkı anımsatıyordu
Bulutlar toplamıştı tel tel saçlarını
Sis kaplamıştı yalnızlığı
Şair suskundu, suskunluğu yetim
Şiire kifayetsiz geliyordu sözcükler
Kelimeler yitikti ve kimsesiz
Lal bir söylemdi yarınlar
Sevdası uzak bir iklimdi şairin
Söz, kelam ve…
Gözlerine hapsedilen bir ışıktı umut!

 

 

            Yitiricek bir şeylerimin olmasını isterdim diyor şair ve de yitirmek...Yitirmek belki hayata bağlardı beni.Oysa, ne karamsar olacak kadar bir yitirmişliğim ne de bıkkınlık duyacak kadar bir yaşamışlığım oldu... Kimsesizken zaten hiç bir gidiş acıtmıyor içimi,bu kadar dışındayken dışına alışmışken hayatın hiç bir yaşamışlık yormuyor beni....

Hep en tenhasında kalabalıkların, sokağın sonundan, şehrin en dip noktasından bir yaşamışlık... Aynalara yansıyan siluetimin silineceğinden korkarak sustum ben! Hep anlamadıklarıma ekleyerek anladıklarımı, daha çok kırıp daha çok kırılarak acı çekerek; yarasız yapamıyor içimdeki kentin ışıyan sureti.Önce bir ülkeyi,sonra diğer ülkeyi sonra dünyayı ve insanları düşlüyorum eksikliğimi,yalnızlığımı ve çaresizliğimi... Çok uzaklara gitmek istiyorum, anlımı cama fikrimi boşluğa bırakıp, duraklardan geçiyorum,gideceğim yolun bir an önce bitmesinden korkarak gidiyorum ama gittiğim yerin düşlediğim o uzaklar olmadığını biliyorum.Daha bir yalnızlaştırarak,daha bir çirkinleştirerek insanların kendi katilleri olabildiklerini öğreniyorum her suskunlukta... Oysa ölümün en basit şekliydi "kan dökülmeden" olanı... Ama, bütün ölümler tek kapıdan girip, aynı mahşere uyanıyor,çokça zamansız ve "adice"...

 

           Şimdi daha iyi anlıyorum, anlaşılmak alçalmayı, anlamak acıyı beraberinde getiriyor.Anlaşılmak büyünün bozulmasına,anlamak büyülenmeye benziyor,bu efsun korkularımı ve karanlığımı çoğaltıyor,beni yalnızlaştırıyor,göz kapaklarımı açmamı zorlaştırıyor.Sevgi... İnanç... Emek... Ben hep inanarak ,inanmanın sevgiyi getirdiğini,sevginin inancı gerektirdiğini ama doğruların söylendiği anlamına gelmediğini bilerek,emek/liyorum kendimi.Çünkü biliyorum hiç bir sevgi güvensiz yaşayamaz dağılır,yarısından kopmuş bir kadavra gibi ayaklarının ucuna düşer,çürümüş gövdesi ve gözleri miğdeni bulandırır.Yinede hep inanarak ama hep yanılarak,yorularak emek/liyorum... Kızmadan kırılarak,krılıp içime dağılarak!

 

"İşte ellerimde yüreğim,titreyen...

Ben bütün suskunluğumu gözlerime

ıslatıyorum.

Hangi yağmur çizecek gecemi?"

 

Yeniden bir eksiklik olduğunu hatırlıyorum yalnızlığın,eksik yanlarımız ya vuruluyor,ya dönüyor yada... Eksikliğin açtığı boşlukta durmadan çoğalan bir karalık ve hüzün var,  yavaş yavaş unutulan gülümsemeler ve sevmelerde olduğu gibi.Neden diyorum,içimi yüzüme vuran bu eksiklik!Gözbebeklerimin kucağında sakladığı bir çocukluğun yutkunmasıyla yırtılan çığlık oluyorum.Üşüyen ellerimi saçlarıma yaslıyorum... Tam kıyısında dururken yeni bir hayat beynimin,yine kendimi seçiyorum...

 

Yağmur yağacaktı birazdan
Belirsizliğin kaygısında ıslanacaktı göz
Yüzleşecekti kırılmış aynaların çizgilerinde
Sokakları yoktu bu çıkmazların
Kaldırımlarda izleri de silinmişti öpücüklerin
Ve şafak söküyordu ellerimde
Kasvetli bir rüzgarda can çekişiyordu aşk!
Acı işgal etmişti tüm şehri
Ölüler, kimliksiz bir mezarlıktı şehir…
Herkesin cebinde bir cüzdan
Her cüzdanın cebinde hüznün resmi
Soluktu resimler, renklerde izi kalmıştı dünlerin
Ölürken her ölü,
kimliğini arıyordu bu şehirde…

 

 

 

"Al!incilt gözlerimi,

birazdan patlayacak korku

sağanakları.

Ben yine kendimi seçerek kaybedeceğim yaşamı..."

 
 
 
 

Copyright © 2008 Dündar Sansur.Her hakkı saklıdır.

www.dundarsansur.com

Tasarım:Faruk GÜNEŞ