Uzun zamandır yazamadım, uzak kaldım, içselleştirdiğimiz hümanist tutkularımızın gerçek ve bize dair kabuk bağlayan yaralarımızın mistik ifadesini, Şırnak ve sorunları bitmez tükenmez bir hızla yumak olmaya devam ederken benim bundan beri kalmam tabiî ki düşünülemez, Ancak, asıl bir diğer ilgilendiğim konu olan yaşamın kaynağı diye anladığım edebiyatla ilgili yazılardan uzak kalmama neden olmuyor değil. Ama yine Şırnak ve sorunlarına rağmen Edebiyatla ilgili çalışmalarımdan uzak kalmamaya çalışıyorum. Allah izin verirse Yakın bir zamanda 8 aydır üzerinde çalıştığım bir kitabım “yine Elma yayınlarından” siz değerli okurlarımın beğenisine sunulacak. Bunu da ilk kez buradan sizlerle paylaşıyorum. Ama bu seferki kitap çalışmam şiir değil, Şimdilik sır kalsın, yeni 3. kitap çalışmam çıkınca inanıyorum ki, beğeninize mazhar olur…
Hayatının merkezinde insan insanın merkezinde sevgi diyorum. Sevgi, Allahın biz insanlara gönderdiği en kutsal sözcüklerin başında gelir, onsuz her işte bir kusur, her şey onunla tamamlanır, ki insan oğlunun her kusuru yada eksikliğinde mutlaka Sevgisizliğin bir nedeni vardır… yada sevgiyle doğru iletişim kuramamamızın bir ölçüsü mevcuttur. Post modernizmin bizi çepe çevre sardığı 21. yüzyılda insana dair kutsal değerlerin deforme olması maneviyatımızın bizden uzaklaşmasına ne yazık ki neden olmakta vs vs… İsterseniz biraz Şırnak ve bitmez tükenmez sorunlarından biraz uzaklaşıp tam da bize bugünler de lazım gelen, bir diğer gizemli yaşam kaynağımız olan aşkın, barışın, sevginin ve bize dair asıl insan olarak kalp kimliğimizi temsil eden “sizi bizi” konuşalım diyorum… edebiyatla ilgili konuşacak çok şey aslında, Mesneviden, Mevlana’dan, Hayyam’dan, Yunus Emre’den Pis Sultan Abdaldan nasipse daha çok konuşacağız. Tabi Şırnak ve sorunları bizi köreltmezse!!!! Neyse, şimdilik sizi araştırma yazımla baş başa bırakıyorum..
“Bir gün bir âşık sevgilisinin kapısına gidip kapıyı çalınca, sevgilisi içerden seslendi:
"Kapıyı kim çalıyor? Kim O?"
Âşık cevap verdi:
"Ey yüce sevgili! Kapına gelen benim; ben, zavallı kölen."
Sevgili öfkeyle bağırdı:
"Çekil git kapımdan. Sen daha olgunlaşmamışsın. Bu sofrada hamlara yer yok. Bu ev küçük iki kişi sığmaz."
Zavallı adam çaresiz ayrıldı. Tam bir yıl O sevgilinin ayrılığına dayanıp dolaştı durdu, kavrulup pişti. Bir sene sonra sevgilisinin kapısına geldi. Heyecanla kapıyı çaldı. Sevgili içerden seslendi: "Kimdir O? Kim çalıyor kapımı?
Çaresiz âşık perîşan bir halde cevap verdi: "Ey câna cân katan sevgili! Ey bir bakışıyla binlerce âşığı perişan eden gönül avcısı! Kapını çalan "SENSİN! SEN!"
Sevgili gönül okşayan bir sesle: "Madem ki "SEN BENSİN". Ey BEN! Gel içeriye, gönül evi burasıdır. Oraya iki kişi sığmaz" dedi. (Mesnevî)
Âşık mâşûkunun kulu, kölesidir. Âşığın sahip olduğu her şey sevgilisine aittir. Gerçek âşık Mevlâsı karşısında hiçbir şeye mâlik olmadığını idrâk edendir. Kul kendi varlığının gerçek sahibinin de Mevlâsı olduğu şuuruna varınca yokluk mertebesine ulaşır. Yokluğa eriştiğinde ise geriye sâdece Mevlâsı kalmıştır. Der “Mevlana”
Vârımı ol dosta verdim hânumânım kalmadı
Cümlesinden el yudum pes dü cihânım kalmadı"
(Sahip olduğum her ne var ise O dosta, sevgiliye verdim. Evim, barkım kalmadı. Tamamından elimi-eteğimi çektim. Sonra öyle bir hale geldim ki; her iki âlemden de (dünya ve âhiret) uzağım artık.)
Yine Fuzûlî, içinde bulunduğu hâl ile kendinden geçmiş ve yoklukla elde ettiği incileri mısralarına dökmüştür.
"Öyle sermestem ki idrâk etmezem dünyâ nedir/Ben kimim sâkî kimdir mey ü sehbâ nedir
Hikmet-i dünyâ vü mâ fîhâ bilen ârif değil/Ârif oldur bilmeye dünye vü mâ fîhâ nedir"
Bu dünya pazarında sermâye altın, gümüş ve paradır. Bir kimsenin bunlar olmadan bir şey almaya gücü yetmez. Hakîkat pazarında ise sermâye aşk, muhabbet ve bunun netîcesinde elde edilen yokluktur. Bunlar olmaksızın da hakîkat pazarından bir metâ almak mümkün değildir. Bu meyanda altın, gümüş ve ipek elbîselere kul olanların, hakîkat pazarında yeri yoktur. Çünkü âşıklık menzilinde varlık yolcuya en büyük engeldir.
"Bütün âlem bu sebepten yolu şaşırdılar. Çünkü yok olmaktan, vücutlarını(varlıklarını) yok etmekten korktular. Halbuki o yokluk onlara felah getirdi. Saâdetle dirilmek isteyen kimseye irâdesiyle ölmek lâzım geldi." (Mevlânâ)
Gönüllerde aşk dalgaları kabarmalı. Varlık şehirleri yıkılıp yağmalanmalı. Yokluktan aşkla yola çıkan yolcunun gecesi her vakit vuslat lambasıyla aydınlanır.
Gül ve Kır Çiçeklerinin Özlemi…
Gül için dikenine katlanabileceklerini söyleyenlerdir,kır çiçeklerini göremiyecek kadar güle bağlanmış olanlar.''Gül'' derler,başka bir şey demezler üstüne...
Ömürleri güllere ulaşmak için tükenirken, ehemmiyet vermezler, ayak altında kalan, gül kadar narin,gül kadar güzel ama güzelliği fark edilmeyen kır çiçeklerine.Mutlu olma sevdasına düşmüşlerdir kendilerince.Mutlu olmak için zorluklara katlandıklarını bile söyleyebilirler.Onlar için güzel bellidir artık.
Takvim yaprakları birer birer düşerken, kimi zaman yol katedemediklerine üzülürler. Oysa güzellikler yanı başlarındadır her zaman,ama onlar her zaman güzellikleri uzakta aramak sevdasındadırlar.Uzaktaki kıymetlidir; zorluklarla elde edilen değerlidir; aradığında elinin altında olmayan güzeldir, derler.
Yanıldıkları tek nokta var: Onlar hep uzaklara bakarken, birileri katlanmıştır,onun güzel bulmadıklarına,birileri kıymet vermiştir kır çiçeklerine...
Mutlu olmak için, gelecek bir yarını beklemezler.Ayaklar altında ezilenlere ehemmiyet verip, onlardaki güzelliği fark edip, yarını beklemeden, bu günden mutlu olmaya başlayanlardır onlar.Bir kır çiçeğinin güzelliği onlar için yeterlidir.Gülde gönülleri varsa bile,onlara ulaşmak içinömür tüketmekten korkarlar ve kır çiçeğindeki gül güzelliğini fark ederler.
İnsan her zaman güzeli ister,güzel hastasıdır.Güzele ulaşmak için ömrünü feda eder.Oysa bir baksa etrafındakilere , mutlak bir güzeli fark edecektir.Ama tek bir düşüncenin kavanozunda kapalı kalmıştır. Güzeli ararken ,ezerek geçtiği bir başka güzelifark edemiyecek kadar kördür artık.Oysa bir çevirse uzakta takılı kalan gözlerini; gönül rahatlığı ile bir taksa farklı güzellikleride görme gözlüğünü...Hayatına renk verse, kır çiçeklerinden demetlenmiş bir demetle...Hayatını güzellikler yönüne değilde, güzellikleri hayatın yönüne çevirmeye çalışsa...Bir görebilse kır
çiçeğinin gül tarafını...Bir görebilse hayal pınarının çeşmesinin değilde suyunun önemli olduğunu...Yetinse elindeki ile, güzelliklerini bulmaya çalışsa elindekinin.Sevdiklerini gül demetleriyle mutlu edebilme fikrini atsa kafasından.Bir günde kır çiçeği toplasa, sunsa sevdiklerine...Hayatını gül arama yolunda feda edeceğine, görse kır çiçeğinin gül yanını...Bir fark etse ayaklarının altındakileri, bir ehemmiyet verse kır çiçeklerine.''Sonuçta ikiside çiçektir.Gül herkesçe güzeldir , kır çiçeği de bence güzeldir.'' dese.Uzaklara bakmaktan, güle ulaşmaktan dermansız kalacağına, bu
enerjiyle kır çiçeğini sevmeye ve sevdirmeye çalışsa; bu güzelliği sevdikleriyle paylaşsa.Güle ulaşma arzusuyla koşturanlara gösterebilse kır çiçeğinin gül yanını.Anlatabilse gül için ömür tüketmenin boş olduğunu...
Gül güzeldir; ama sevgi mevsimini geçtikten sonra gül için koşmanın bir anlamı kalmayacaktır.Öyleyse hiç vakit kaybetmeden al eline bir demet kır çiçeğini, onun sana sunduğu mutluluğu görmeye çalış.Çünkü hayat , mükemmeli aramaya yetecek kadar uzun değil!..
İkilemlerin deltasıdır aslında aşklar
Gönüllerse veryansın eder durur yaşama
Bir tılsım gibidir anlık hüzünler
Öylesine yaşamanın acısıyla kıvranır beden
Belki’lerin,
mutlaka bir gün’lerin
ve illaki’lerin öfkesini taşır yürekler
Umuda dairdir hep hayaller
anılarsa acıya…
Bir bir yetişir mi ki o demli baharlar?
O kardelenler mi büyür fırtınalarda, boranların ayazında? Filizler mi tomurcuk açar çorak topraklarda
Bir ömür tüketirsin sevda iklimlerinde
Yürek olursun
aşk olursun
yar olursun
canda can olursun
ve yaşam olursun ….
Kır çiçeklerinin gül gülüstan kokan bir son bahar deminde…
Sevgi ve Barışla Kalınız