Sevgililer Günü" Anısına...

 Sevgililer Günü anısına tüm sevgililere atfen…

 

Sensiz bir iklimin orta yerinde yüreğimden dökülen yaprakların sarardığını görmek, bir kasım akşamında gözleri çocuk bir yağmurdur bilir misin sevgili..? Elimde kırık bir kalemin son mürekkebi Cudi’ye bakıp öylece seni havaya çizmek gibidir hançer yarası özlemine bu son haykırışlar…

        

Kan revan içinde bir seher demidir yetimliğimin sensizliği bu kentte, sen diyorum kara bir yazgının ağlaması, yangınlarımın diğer adı, köz köz yandıkça  kendi küllerinden kendini yeniden yaratan bir Anka kuşunun 21. yüzyılda tecellisi olur bu lal sensizlik şehri Mezopotamya’da...

 

         95.00 frekanslı, adı Şırnak olan bir  Radyodan yanık bir türkünün hüznüyle yokluğuna  kaldırılan  bir kadehtir kayarken bir yıldız gecenin gözlerinden. Karşımda  Gabar dağlarının kaşları çatık tarihe kusan durgunluğu ve boğulu gözlerimle Gabar eteklerinde yakılan bir çoban ateşine ısınır sensizliğin üşümesi...

 

Dört yanım mayın… dört yanım çıyan… dört yanım çığlık… dört yanım isyan… dört yanım sensizliktir ey Zin’a Zedan sevgili! Ne  Mem, ne Siyabent, ne Ferhat ne Derweş ne de Mecnun çekti bu ölümcül yaranın parçalanan acısını...

Ne Zin, ne Xece, ne Şirin, ne Adole, nede Leyla bu kadar sevildi beklentisiz, umarsız ve çırılçıplak… dağlarca ve dağlanırca…

        

Canlanırken güneşler bu şehrin uyuyan kalbinde; bir umutla sen doğarsın yeniden bir yarına yine aynı umutla sensizliğin dehlizinde. Bütün ayrılıklara inat bir gülüş belirir zalimliğine, ihanetinin yokluğu gidişlerine ve sessiz kalışlarla beni öksüz ölümlere sensizliklerce bırakılışlarına…

 

Ve Dicle ve Hizil ve Fırat ve Habur çayı ve Nil… çırılçıplak bir hırçınlığın isyanıyla sana çoşar; taşarcasına, aşarcasına sana akar özlemine, aşkınlığına sana dair sevginin dehasa gülüşlerine akar dört mevsim dört dünya…

 

İçimde akan bütün nehirler bir bir gözlerimin denizlerinde birleşir, bir deli yağmur olur, yer gök ağlaşır; gözlerim yağmur yağar bir Mezopotamya ikliminde, felaketim olursun!

 

Sensizlik, denklemi çözülemeyen bir kimyagerin çelişkisidir artık. En büyük felaketim ise seni sevmek! En büyük sel içimde… en büyük depremim  Mezopotamya ‘da sensizliği bir kör kurşunun paslanmış yarası gibi yaşamak…

Kaldırılamaz artık bu enkazım; altında ezilir bütün aşk türkülüleri, notasız kalır bir keman, nefesi tükenir bir Ney’zenin ve rotası yırtılır bütün  yol güzergahların ve gemiler kalkar zamansız… sensizliğin limanlarına korsanlar da demiz atar ve artık ayrılık, bu şehirde gözlerine özlem kokan bir parfümdür sevgili!

 

Mitolojik bir destanın ortasında yeniden dramatik bir aşkınlık yazılır tarihe yokluğun. Ne zordur Mezopotamya’da sensizliği anlatmak; kırlangıçlara, minik bir serçenin yüreğine, Cudi’de bir xezalın sen kokan ürkekliğine, artık bu kenti terk eden güvercinlere ve  Yasemenlere, Berfinlere, Cudi’nin eteklerinde bir gelincik tarlasına mevsimsiz açan bir akasya duruşuna anlatmak ne zordur seni sevgili..!

 

Ölümü her dem yaşamak gibidir sensizliği Bırca Belek zindanlarında; bir ölüm, bin ölüm beklemek gibidir ve anlatmak seni bir dost sarılışına… bir yıkılış, bin yıkılış gibidir en olmadık bir zaman griliğinde… faili meçhul bir ölüm, faili meçhul bin ölümdür yokluğun şehri Mezopotamya’da..!

 

Ellerimde asırlarca sakladığım acının nasır tutan nefreti, ayaklarımda kahpe bir mayın izi, gözlerimde gözlerinin hançer yarası, saçlarımda konfeti bir kar yağışı, göğsümde bin yıların sığ vahameti, boğazımda uçurum çığlıkları,  şakaklarımda ihanetlerin ve ayrılıkların kan kırmızı çizgileri, karnımda acılara gebe ölümcül sancılar, sırtımda seni sevmemin yükü, “yani Cudi, yani Karacadağ, yani Ararat yani Himala’ya” kollarımda kayboluşların karanlığı, kalbimin dehlizlerinde senden kalma binlerce ölü cesedi, boynumda iyi niyetlerimin bana bağışladığı zincir halkaları, dilimde “kahretsin seni seviyorum!” sözcüğünün işgali, yanaklarımda sana rağmen bir çocuk saflığı gülüşü, nefesimde bir mülteci ezikliği hüznü, kulaklarımda  sana kayboluşların, seni kaybedişlerin korku çığlıkları, avuçlarımda ayrılıkların, özlemlerin sana uzak baharların, bana uzak kavuşmaların kan revan isyanı..!

Yüreğimde sen, sen, sen delicesine… ne zordur bilir misin be sevgili;

                                MEZOPOTAMYA’DA SENSİZLİĞİ YAŞAMAK!

 

13.02.2007

 
 
 
 

Copyright © 2008 Dündar Sansur.Her hakkı saklıdır.

www.dundarsansur.com

Tasarım:Faruk GÜNEŞ