En olmadık bir zaman diliminde bir yarındır, umudun lal dili Şehri Nuh-ta…
İntihar kokan bu mevsimin gözlerinden bir aşk daha peydahlar kahpe ihanetler, uyurken bu kentin yaralanmış saflığı…
Bir yanım Cudi kokarken, sen hayırsız dağlarında bir umut mahmurluğu tazeliğinde gülüş toplarsın kan kırmızı özlemleri, şafakların deminde inadına inadına...
Ah! sevgili, nasıl anlatılır bu hal sana? Nasıl anlarsın bu sensizliğin işgal yarasını? Zolamda acılarımdan arta kalan bir güvercin titrekliğinde ölüm gibisin, her yüreğime kar tanesi düşende...
Gabar’da çoban ateşleri uzak bir ceylan ürkekliği…
ve ölüm, yokluğun kadar yakın, uzaklığın kadar hançer yarasının bin yıllık ahuzadır bilesin… Gözleri bahar kokan son bahar kadersizliği sen…
*** *** ***
İşte böylesine bir iklimin beşinci gülüşü oluyorsun, davetsiz ve umarsız beklenmedik. Ama geç gelen bir gonca tazeliğinde sen olur adı bu mevsimlerin acı kokan bütün güllerin sararan yaprakları… Şehri Mezopotamya’da bir sen kalır geriye, bir de senden kalır geriye kaldırımlarda izleri bütün aşkların intiharları… Düşlerindi biliyorum, kaygısız bir dünya ve yarın olmalıydı bütün çocukların saflığı, küçük kalmalıydı onlar büyürken…
İşte böylesine bir zaman diliminde aklıma düşerdi birkaç imgesel yok oluş. Buyurun derim, her kimseniz siz adını bilmediğim, yüzleri bana benzeyen binlerce sevgili-ler…
İmrenerek baktım bu kez öfkelendiğim aynalara, kaçırılan bakışlara kızmadı onlar da.
Bir hayali gösterdiler bana, uzun uzadıya ve ayrıntılarıyla... Gür Kirpiklerin çevrelediği kömür gözler, sevgiyle bakıp, çağırıyorlardı beni yanına...
Herşeyden biraz daha fazla sevdiğim, her şeyden biraz daha fazla önem verdiğim, orada öylece duruyordu karşımda… Dokunmak istedim büyü bozuluverdi. Kendi aksimdi şimdi bana yansıttıkları ve beni alaya alan kahkahalarıydı, kulağımda çınlayan. Küskün keder bitiverdi yanı başımda, yerleşti dudağıma. Yoktun yanımda sana çok fazla ihtiyaç duyduğum biranda.
Oysa aklımı karıştıran, uykumu açan kokun; yüzüme, ellerime sinmiş sersemletici bir rüzgar gibi geziniyordu bedenimde. İşte o an; gerçeklerden soyutlanmış varlığını hissediyorum yanımda. Sözcükler korkutuyor, sessizlik daha fazla... Yazdığım her kelime düşman... Hayat düşman... Zaman düşman... Sensiz olduğumda bana.
Gece boyunca oturup öylece bakmak biraz daha, biraz daha üzerime gelen duvarlara… Ve yine öylece durup kulak vermek; sessizliği bir anda parçalayan göğsümün çığlıklarına...
Sonra... Saatlerce yatakta dönüp durmak; sıcaklığın yok, şefkatin yok! Perde perde inen uyku değil, hüzündür gözlerime ve... ve yastık niyetine kollarımı kullanırım omuzların yerine!
Hani unutuversem diye beklerim içimdeki sızlayan yarayı... Gözümün önünde
hesap soran anıları, şaşırırım nereye saklayacağımı. Ortalığa saçılıveren görüntüler belgelemiştir; bir paylaşımı, yaşanmışlığı... Hani kaçıversem diyorum bir ancıkta olsa. Aman vermiyor mu hayalin? Yoksa ben kaçmak mı istiyorum, yakalanmak mı?
Benliğim dayanmak ve katlanmak arası yokluğunun sancılarında. Seni ister
dağılan saçlar, titreyen dudaklar...
Milyon kere ismini fısıldarken ben, isyan eder kadere dolan bakışlar. Kıpkırmızı gözler ateş saçarken geceye, boşlukta asılı kalır biçare eller…
Yokluğunun hoşnutsuzluğu indirilirken balyozlarca beynime, umut bir köşede
kıvrılmıştır, bekler sessizce "elbet gelecek" diye yineler, yineler saatlerce...
Zamanın sırtıma sapladığı hançeri çıkarmak, içimde sızlayan yarayı dindirmek, özlemle bu gece gelmeyecek olan seni beklemek... Kolay değil anlıyor musun? Kolay değil sensizlikle baş etmek!..
Sensizliğe esip yağdırdığım onca saatten sonra bir avuntu olur ya, şimdi de
o şarkı dudağımda; "Elimde değil, seviyorum..."
Kış, kara ve soğuk bir mevsim olsa da, bembeyaz kar yağar ya; işte öylesine bir aşkınlıkla gelemeyeceğini bile bile bekliyorum seni bu soğuk ve karanlıkta... Üşüyorum sarılırken düşerime, düşlerim üşüyor yokluğunda, yokluklarında, yokluklarda… mevsim kara kış, mevsim ölüm gülüşü ve üşüyor yokluğunda tek umut bile…
Sevgiyle
29.01.2007