Elesine...(3) Aşka Ve Aşkınlığa Bekleyiş!....

Bu gün bir şeyler yazmak istiyorum. Konusu yok, sadece yazmak, beynimin köşelerine sıkışan düşünceleri harflerin notaları ile musikiye dönüştürüp o tatlı müziğin içinde sarhoş olmayı istiyorum. Yazmak, kalemin ucundan dökülen kelimelerle rahatlamak, dert ortağım defterime içimi dökmek istiyorum. Çok düşündüm hangi konuda yazsam diye ama konusu heyecan, mutluluk, sevgi, hüzün, beklenti, umut kısacası çok şey olabilen duygu karmaşası içinde iken bir tanım bulamadım içimdeki hislere. Heyecan vardı çünkü kalbimin çırpınışlarını hissedebiliyordum. Sıkıntı vardı çünkü içimde mana veremediğim bir burukluğu yaşıyordum. Ümit vardı çünkü yarınların çok daha güzel olacağına inanıyordum. Beklenti vardı çünkü insanlardan ümidimi hiç bir zaman kesmemiştim. Heyecan vardı çünkü...

Tarifsiz duygularla boğuşurken bu akşam, zamanın dişlileri arasına sıkışan günler de bir bir ezilerek geçiyordu. Gündüz açan çiçekler misali gecenin bitmesini bekliyor ve tomurcuk haliyle gövdesini zorlayıp açmaya çalışan ve ufuktaki güneşin doğmasını bekleyen bir çiçeğin duyduğu heyecanı yaşıyorum. Özgürlüğüne kavuşmayı bekleyen bir mahkum gibi gün sayan ve geçen günleri kar sayan...

Yatağınızda uzanıp başınızı yastığa bıraktığında,Boğazınızın bazen düğümlendiği olur mu? Hiç bir şey söyleyemezsiniz. Daha doğrusu bir şeyler söylemek ister de söyleyemez, tıkanırsınız. Ne olduğunuzun farkında olmadan sağa sola döner, bir şeyler anlatmak istersiniz. Sonra da boğazınızdaki düğüm sizi teslim alır ve suskun, üzgün bir şekilde bir kenara çekilerek sessizce beklersiniz.

Belki de ağlarsınız kim bilir?.. Ağladıkça açıldığınızı ve rahatladığınızı; sanki o düğümü göz yaşlarınızla yuttuğunuzu hissedersiniz. Sonra da doğrulur ve kendinize gelmeye çalışırsınız.

Düşünmeye başlarsınız acaba niye böyle oldu? Kendi kendinize sebepler bulur ve bir takım sonuçlar üretirsiniz. Harekete geçmek için fırsat kollarsınız ama bir türlü hareket edemez, olduğunuz yerde kalakalırsınız.

Bir de duygusal biriyseniz vay halinize... O gece size zindan olur, zaman geçmek bilmez. Yastık başınızın altında taşlaşır, yorgan kefen gibi sizi sıkmaya başlar. Sonra bir de bakarsınız ki sabah oluvermiş. Akşamki sıkıntıdan hiç eser kalmamış. Yeni bir güne başlamanın verdiği huzurla doğrulur ve o anı bir daha hiç yaşamamak üzere yolunuza koyulursunuz.

Bir daha o düğümün hiç geri gelmeyeceğini sanarak vs vs...

 

****

Yoksunluğunun fakirliğini yaşamak

Sensizliğin ölümüdür tarumar bedende.

Hasretin boğazımda düğümlenir, boğulurum,

Düşlerim yalın ayak, umutlarım paramparça

Seni arıyorum çırılçıplak coğrafyamda.....

 

Çırılçıplak düşlerde giydiriyorum gözlerini,

Kibrit çakarak karanlığa, sensizliğin hücresinde

Gölgen düşüyor, çakılıyorum zindan boşluğuna,

Zindanda çığlıklarım yankılanır, yer gök sarsılır.....

Prangaların pası çözülür, kan revan ellerimde

Ay düşer eteklerine Cudi’nin, asminlerin yapraklarına

 

Hazan sonları, yaprak dökümü başlar şafaklarda,

Aydınlıkların krallığına hüküm sürer gözlerin,

Dicle’nin sularına gömülür sensizliğin derinliği.

Mezopotamya’da ruhu canlanır efsanelerin mistik tonu.....

Özgürlüğe kelepçelenir dünüm, bugünüm, yarınım.....

 

Oysaki, sömürülmüş bir ben vardım artık,

Yüreğine dönük sevdanın hegemonyasında.

Savurduğun fırtınalara isyan bayrağı çekilir,

Tutsaklığımı yargılar, sensizliği idam ederim.

Körpecik zamanların senli kıyımlarında,

Sonum, sonsuzluğum, hürriyetim

Ya da esirliğim olursun, mülteci ezikliğim.

 

Bağrımda yeşertirim özlemlerin efsunlu kıvamını,

Avuçlarımda boy verir zambaklar, leylaklar,

Yoksunluğunda boy boy sen büyürsün,

Göz bebeklerimin nisan yağmurlarında

Sen büyüdükçe ben boğulurum yoksunluğunda.....

 

 Söyle hadi! Hala ne beklersin, yetmez mi bu ölümcül ayrılık?

Gel hadi! Durulsun deryaları göz kapaklarımın

Bensizliği idam et hadi, canlanayım tekrar avuçlarında

Yıkılsın Firavunların sarayları, Nemrutların tahtı,

Yeniden doğayım gözlerinin güneşlerinde,

Bedeninin Newroz ateşlerinde kül olayım…

Çözülsün dili ezgilerinin, yankılansın tekrar eteklerinde  Cudi’nin.....

Dündar Sansur...-17.08.2006

 
 
 
 

Copyright © 2008 Dündar Sansur.Her hakkı saklıdır.

www.dundarsansur.com

Tasarım:Faruk GÜNEŞ