|
|
Elma seni sevmese de, elmayı sevebil- mektir mesele! |
|
Koca laflar etmeye gerek yok. Dostluk arkadaşlık ve benzeri insanca ilişkilerin tümü daha iyi ve güzel yaşamak için insanların aradığı kıstaslar. Bunlar olursa yaşam daha kolay ve yaşamın zorlukları daha katlanır oluyor.
Bir çok kavramı olduğu gibi dostluğu da işimize geldiği gibi kullanıyoruz. "Dost" hep veren anlayan ve bizi dinleyen. Bunlar bir yanıyla doğru ama eksik. Dost, arkadaş olanın bunları yapması gerekir. Peki dostluk tek taraflı mı ? Biri hep alan diğeri hep veren mi olacak. Bu durumda dostluktan söz edilebilir mi ? Bence edilmez. Dostluk karşılıklı bir iletişim ve beklentisiz bir vermedir. Bu karşılıklı olma sürdüğü sürece dostluktan söz etmek olanaklı olur. Bir çok insan dostluğu rahat edeceği döşeğe benzetir. Sırtını yasladığı dağa. Bence bu dostluk değil sığınma olur. Kendi rahatımız için sığınacak bir yer arama. Dostluk karşılıksız ve içtenlikle verme gönüllüğü olursa bir anlam ifade eder. Birde dostluk çok büyük harflerle yazılır ki buda çok yanlış. Büyük harfle yazdığımız her şey gibi dostlukta bu yüzden tabulaşır. Tabulaşan her şey gibi erişilmez olur. Aynı hatayı sevgide de yaparız. İnsanların doğumdan ölüme kadar süren beraberlikleri olmaz. Şöyle bir düşündüğümüz de bunu anlamak zor olmaz. En sevdiklerimizle bile beraberliğimiz sonsuz değildir. İnsan ilişkililerinin doğası gereği bu böyledir. Biliyorum buna hemen itiraz eden çok olur. Ama bu itirazlar pekte gerçekçi olmaz. Duygusal itirazların gerçekle bir alakası asla olmaz. Hep yaparım yine yaptım masamdaki sözlüğü açıp dost kelimesinin sözlük anlamını bulup okudum. Ama ilk gözüme çarpan şey beni şaşırttı. Dost ve dostluk sözcüklerinin açıklamasında oldukça zorlanılmış. Nereden mi çıkardım ? diğer sözcükler bir iki tümceyle açıklanırken "Dost" sözcüğü için yarım sayfadan fazla yer ayrılmış. Doğrudan açıklanamadığı için de dolaylı anlatımla anlatmaya çalışılmış. "Birinin iyiliğini isteyen, onu içten seven ve ona güvenilen kimse, düşman karşıtı" dostu böyle açıklamış. Ama şunu bize anlatmaz bu açıklama: durup dururken neden birinin iyiliğini isteyelim ki. Yada Ahmet'in iyiliğini istemek yerine neden Mehmet'in iyiliğini istemiyorum ki ? Cevabı çok basit aslında. Ahmet ile süren bir ilişkim var ve benim Ahmet ile bu ilişkiyi sürdürmede çıkarımı sürekli kılabilmek için onu düşünür onun için en iyisini isterim. Mehmet'e gelince onunla bir tanışıklığım bile yok. İster kabul edelim ister etmeyelim insanlar arasındaki ilişkiler karşılıklı yarar ilkesine göre sürer. Bunda bir ayıp da günahta yok bence. Bu tümceden hemen sonra şu da akla gelebilir. O zaman bir yarar ilişkisi içinde olmadığımız insanlara kötülük yapılabilir. Hayır, bu sonuca varmak için insanın oldukça art niyetli olması gerekir. Böyle düşünenlerin kendilerini ve yüreklerini bir yoklamasını öneririm. İnsan ilişkilerini iki ana guruba ayırıyorum Önceden hesaplanıp kurulan ilişkiler (ticari, siyasi) bilinçli ve bir ereğe uygun olarak kurulan ilişkiler. Bu bilinçli kurulan ilişkilerden çok daha farklı ve hem öz hem de biçim olarak ondan farklı olan bir ilişki biçimi daha vardır. Ben buna duygusal, düşünsel ilişki diyorum. Bilinçli beli bir amca yanıt olması için içine girilen ilişkiler genelde maddi yarar sağlamayı amaçlarken duygusal, düşünsel ilişki önceden belirlenmeyen bir ruhsal gereksinim için gündeme gelir. Günlük yaşamda sıkça karsılaştığımız ve çoğu zaman bir „Merhaba“ ile başlayan ve süreç içinde evrimleşip gerçek anlamını ve değerini bulan ilişkilerdir bunlar. Bilinçli belli bir amca yönelik kurulan ilişkinin varlığını ve devamını karşılıklı maddi yarar belirlerken duygusal ve düşünsel ilişkinin varlığını evrimleştiği düzey ve düşünsel ruhsal ihtiyaçlarımıza verdiği yanıt belirler. Bilinçli maddi bir yarar amaçlı ilişkileri bir kenara bırakarak devam edelim. Duygusal, düşünsel ilişkilerin kendi içinde değişik biçimleri olduğunu hemen belirteyim. Bolca sözü edilen „arkadaşlık“ “dostluk” “sevgili“ bunlardan sadece bir kaçı. İçine girilen duygusal, düşünsel ilişkinin sağlanması “merhaba” demenin ötesine geçmeyi gerektirir. İletişimin sürekliliği olmazsa olmaz koşullardan biridir. Bu iletişim sürecinde tanıma düşüncelerin ve duyguların ortak noktalarının yakalanması şart değilse de bilinmesi zorunludur. Ne düşündüğünü, neleri sevip sevmediğini, inançlarını bilmediğimiz insanlarla yakınlaşarak olarla bir ilişki içinde olduğumuzu düşünmek bir saçmalık olur. En sıradan arkadaşlık ilişkisi dahi belli oranda ilişki içinde olduğumuz kişiyi tanımayı gerektirir. Dostluk, sevgilik ise daha öte bir iletişimin ve paylaşmanın ürünüdür. Arkadaş, dost olamayanların sevgili olamayacaklarına inanıyorum. Kısaca bir başka biçimde özetlemek gerekirse. Duygusal veya düşünsel bir yakınlaşmanın ancak karşılıklı ileri bir iletişimi ve yakından tanımayı gerektirdiğidir. Bunun içinde her iki tarafın bir birine yeteri kadar şans vermesi gereklidir. Dostluğa giden yolun kestirmesi yoktur. Olmamıştır da. Aşkın ise bu düşünsel duygusal ilişki içinde bir yeri yok. O başka bir devinim kuralına bağlıdır. Aşık olmak için tanımak düşüncelerini duygularını bilmeyi gerektirmez. Bazen çok anlamsız sıradan bir özellik aşk için yeterlidir. Ancak sevgi temelli olan ve devinimi sadece ve sadece sevgi temelli olan ilişkilerde tanımak, anlamak olmazsa olmaz bir kuraldır. Aşk bilinmeyene duyulan bir özlem, onun esrarlı büyüsü ise, sevgi onun tam tersi bilmenin, anlamanın ve hissetmenin sonucu oluşan duygusal bir yakınlıktır. İnsan içine gireceği ilişkileri önceden belirleyemez. “Şu kişi ile şöyle bir ilişki içinde olacağım, bu kişi ile de şu türden bir ilişki içinde olacağım” diyip önceden belirleyemez. Bunu yapan kişi ilişkinin doğal dengelerini bozar ve kendini şartlar. Olması gereken ise “merhabadan" sonra ilişkinin niteliğini iletişimin kendisi belirlemelidir. Kendine güveni olmayan ve sevmekten korkanların sıkça baş vurduğu bir yöntem olan bu koşullandırma sonuçta insan ruhunda bir çok çelişkinin yaşanması ile son bulur. İnsan sevgi özürlü değilse ve sevmekten korkmuyorsa kendisine bu kötülüğü neden yapsın ki ? İnsanların bütün didinmesi daha iyi, daha güzel ve mutlu yaşamak değil mi ? Kim bu soruya hayır diyebilir. Bence aklı başında kimse bunu demez. Ancak yinede bir sorun varsa ve biz bu konuda anlaşamıyorsak kavrayışımızda bir sorun olmalı. Hepimiz kendimizi "iyiliği" istenmeye değer buluruz. Peki "iyiliği" istenmeye değer bulduğumuz kendi dışımızda kaç kişi biliyoruz. Kendimizi kandırmayalım açık olalım. Buna kendimizden başkalarını laik bulmayız. İşte bu yüzden de hep birilerinin "dostumuz" olmasını bekleriz, kimse ile dost olmaya çalışmadan. Biri ile dost olmanın asıl temelinde yatan şey onu anlamadır. Yukarda da belirtim birini sevebilmek için anlamak bilmek önkoşuldur. Önyargılardan uzak kendi gözümüzle ona bakmak yerine onu kendi verileri ve kendi koşulları içinde ele alıp değerlendirerek tanımaya çalışmak, anlamak olmadan ne sevgi olur ne de dostluklar kurulur. İnsan sevince, diyebilecek kadar cesur ve inanınca, sarılacak kadar içten olmazsa ne dostluk olur ne sevgi. Hep derim ve Nazım Hikmetin en çok sevdiğim şiirindeki o dize gibi. "Sen elmayı seviyorsun diye elamanında seni sevmesi gerekmez." Sev karşılıksız dost ol beklentisiz oturup bekleme. Ya elma kurtluysa demenin mantığı yok. Bu mantıkla elma yiyemez insan. Sen elmayı hele bir dişle kurtluysa atması kolaydır. Ve daha ileri gideyim küçük bir kurtçuk için güzelim elmadan vazgeçenlerin elamanın tadını bilmediğine veya unuttuğuna inanırım. Sevgiyle........
Dündar Sansur...-09.02.2006
|
|
|
|