Dizginlenemeyen kör talih uyanır Sığınacak yer bulunmaz kaçış Dört bir yana ölüm fermanları yayılır Kalem kırılır paranoyak meclislerde Varoşları yakılır büyütemediğim yüreğimin Sebebidir gidişin aşkların fermanına Yoksa gülüşlerin, yoksa dudaklarına dokunuş Göç eder güneş, meçhul kıyılara… Bulutlara dönüşür, eylül düşlerim Öfke olur yağarım, bu kentin üzerine
Kepenklerine kilit vurulur İstasyonların Matem yelleri eser vebası sarar şehri Çıkışları tutulur sokakların bir bir Kaldırımlarda çıplak oynaşır rüzgar İşgale uğrar, yüreği dipçiklenir bu kentin Bilenir bıçaklar, aman vermez cellatlar Caddelerine kurulur üryan sehpalar Yer gök sarsılır, gadabımın şiddetinden Çocuklar ağlaşır perde arkasından Yıldırımlara dönüşür çığlıklarım Ölüm olur, yağarım bu kentin üzerine
Linç edilir yıldızları kayar korkusundan Ayrılığın kavgasına kan verir gece Yenik düşmez kıyamdaki emeller Dağların şahikasında, karanlık dağılmaz bu kentin Silahlı bir militan olur varılmaz yarınlara Aşiret kuralları belirler bu çıkmazları Yasaklanır vuslat güneşlere Artık hükmü kalmamıştır umudun Şarkılar susar bağrında şafağın Kızıl bir düş gibi düş-tün gözlerimden Gidiyorsan, gideceksen, Kal deyişlerimi öpmüyorsa gülüşlerin Toprağa dönüşür bu beden İntihar olur yağarım bu “lanet” kentin üzerine… |